AV. DR. İRFAN SÖNMEZ’İN KALEMİNDEN
YARGI BAĞIMSIZLIĞI
Yargının bağımsız olmadığı yerde adaleti gerçekleştirmek zordur. Zira bu gibi durumlarda yargının ipi kimin elindeyse ona hizmet eder.
Bugün tartışmaların merkezinde aslında yargının -bağımsızlığı- sorunu var.
Erdoğan, kendine bağlı bir yargı istiyor. Kendine rağmen karar veren bir yargı istemiyor. Onu teslim almak için her fırsatı değerlendiriyor. Fırsat yoksa bizzat yaratıyor. Tek adamlık yetmiyor, baş yargıçlığı da istiyor.
Bağımsız bir yargıdan sadece -kuralları çiğneyenler- korkar. Yargıyı teslim almak, denetimden kaçmak içindir.
Yargı sadece suçla, kuralları çiğneyenlerle uğraşmaz. Yargının asıl görevi vatandaşın, can, mal emniyetini sağlamak, ekonomik güvenliği temin etmektir. Ekonomileri gelişen ülkelerin neredeyse tamamının -kuvvetler ayrılığına- sahip ülkeler olması boşuna değildir. Demokrasilerde güçler birleştirilmez, paylaştırılır. Çünkü güç temerküzü, beraberinde güç istismarını getirir.Lord Acton'un ifade ettiği gibi,"Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır."
Kuvvetler ayrılığı denilince ilk akla gelen isim Montesquieu'dur. Kendi dönemindeki yönetimlerin büyük kısmını incelemiş, şaheseri "Kanunların Ruhunu" yazmıştır. Ondan sonra kuvvetler ayrılığı demokrasinin bir rüknü olmuştur.
Ancak İslam tarihinde de bir sisteme bağlanmamış halde, bir hammadde biçiminde yargıcın bağımsızlığını savunanlar çıkmıştır. İmam-ı azam onlardan biri belki de ilkidir. Abbasi halifesi Mansur ona kadılık teklif ettiğinde şöyle diyecektir:" Kadı olacak kişide senin oğlunun, kumandanlarının aleyhinde hüküm verecek cesaretin olması lazım. Bu bende yok."