Apo, beklenen çağrıyı yaparak “Örgüt’ün kongresini toplayarak kendini feshetmesini ve tüm grupların silah bırakmasını” istedi.
Çağrı, Türkçe ve Kürtçe okundu. Kürtçe metni okuyan Ahmet Türk yer yer zorlandı. Metni okurken, bu ülkenin birleştirici dilinin aslında Türkçe olduğunu gösterir gibiydi. Kürtçe, yazıya aktarılırken konuşulduğu gibi yansıtılamıyor.
Okuyan bile çok iyi bildiği bir dilin yazılı halini kolayca seslendiremiyor. Bu da Kürtçenin yazı dili haline gelip standartlaşmaması ile ilgili. Ahmet Türk, Fransızca bilmeyen bir kişinin Fransızca bir metni okur gibi okudu Kürtçe metni.
Öcalan’ın çağrısında, silah bırakma karşılığında ne istendiğine dair açık bir talep yok ama örtülü bir talep var; o da şu; federasyon, konfederasyon ve Özerklik gibi sistemlerin bugünkü toplumsal ihtiyaçları karşılayamadığını söyledi. Bunun anlamı özerklik veya federasyon istemiyoruz demektir. Bu işin iyi görünen tarafı, ama Öcalan ulus devletin de bugün toplumsal talep ve ihtiyaçlara cevap vermediğini ifade etti. Bunun da anlamı, ulus devletten vazgeçin mesajıydı. Kürtçü Mesut Yegen de, birçok çalışmasında Kürt sorunu, Kürtlerin ulus devlete itirazıdır “ der.
Ulus devletten vazgeçmek, çok uluslu veya milletsiz bir yeni sisteme geçmek, yani egemenliği vatandaştan alıp etnik gruplara paylaştırmak, ona göre de bir anayasa yapmaktır. Bu, bir nevi kabileleşmeye dönüştür.
Nitekim Sırrı Süreyya Önder, toplantıyı bitirirken, Öcalan’ın – hukuki tanıma- istediğini söyleyerek pazarlıkların hangi çerçevede sürdüğünü veya süreceğini itiraf etti. Daha önemlisi Öcalan’ın çağrısından hemen sonra bay Binali Yıldırım’ın X’te yaptığı paylaşımdı: Yıldırım;” yeni Anayasada vatandaşlık tanımı yeniden düzenlenebilir, Türklerden başkasına yaşam hakkı yok diyorlar, böyle bir şey yok” diyor. Bu paylaşım, Öcalan’la yapılan anlaşmanın bizi nereye götüreceğini göstermiyor mu? Açıkça silah bırakmaya karşılık örtülü olarak iki milletli yeni bir anayasa ve devlet öneriliyor.
Bu noktada iktidar ile İmralı arasında bir uzlaşma olduğu anlaşılıyor. Çağrıdan bizim anladıklarımız gerçekleşirse, bunun adı, Türk devleti ve vatandaşlığından,
Türkiye devleti ve vatandaşlığına geçiştir. Açıklamadan sonra Halk Tv’ye konuşan hukukçu Vahap Coşkun,” vatandaşlık tanımı değiştirilmeli, ana dilde eğitim olmalı, yerel yönetimler güçlendirilmeli derken endişelerimizde haksız olmadığımızı gösteriyordu.
Yapılan çağrı, bu saydığımız mahzurlardan arındırılır, devleti ayrılıkçı taleplere göre dönüştürme noktasına gitmezse silah bırakma tarihi bir anlam ifade edebilir. O zaman kimse de bu sürecin içinde olanları muaheze etmez. Ama PKK silah bıraktım der YPG ile devam ederse bu silahı bir cepten alıp öteki cebe koymak olur. YPG Lideri Mazlum Abdi “ bu çağrı bizi kapsamıyor” diyerek daha işin başında tavrını koydu. Başka bir açıklama da ise ”siyaset yapmamıza izin verilirse biz de silah bırakırız” deniliyor. Hangisinin YPG’nin gerçek tutumunu yansıttığını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak belli ki, Öcalan’la yapılan anlaşmanın bir Suriye boyutu da var.
Bu çağrıdan sonra sürecin nasıl işleyeceği daha tam olarak belli değil. Silahların teslimi, tutukluların durumu, örgüt liderlerinin akibeti gibi konular süreç ilerledikçe netleşecek.
IRA, silah bırakırken önce direnç göstermiş, Blair, “Bir sürecin hem içinde hem dışında olamazsınız. Aksi takdirde gereğini yaparız” diyince silahlarını aracı kurumlara teslim etmek zorunda kalmıştı. Örgüt de tasfiye olacaksa Erdoğan’ın dediği gibi, silahlarını gömmemeli, teslim etmelidir. Gömülen silah her zaman gömüldüğü yerden çıkarılarak millete doğrultulabilir. Kaldı ki bu tip anlaşmalarda gömmek yok teslim etmek vardır. Kolombiya FARC anlaşmasında da böyle olmuştur.
Şimdilik net bir şey söylemek için çok erken. Zaman tereddütlerimizi ya doğrulayacak ya yalanlayacaktır. Barış elbette savaştan iyidir, kötü barış ise savaşla alınamayanın barış yoluyla verilmesidir ki savaştan daha kötüdür.
Anayasal bir belgede varlığı kabul edilen her topluluğun dışsal self- determinasyon hakkı vardır. Hiç bir şey öyle kağıt üzerinde durduğu gibi durmuyor. Evet terör bitmeli, örgüt kendini feshetmeli ama bunun karşılığı egemenliğin paylaşılması , devletin PKK’nın taleplerine göre şekillendirilmesi olmamalıdır.