DOLAR 40,7866 0.01%
EURO 47,4348 -0.19%
ALTIN 4.436,090,26
BITCOIN 48115741.36695%
Elazığ
30°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

Av. Dr. İrfan Sönmez’in kaleminden…Dil birliği olmayınca…

Av. Dr. İrfan Sönmez’in kaleminden…Dil birliği olmayınca…

ABONE OL
10 Ağustos 2025 19:03
Av. Dr. İrfan Sönmez’in kaleminden…Dil birliği olmayınca…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Fransız Devrimine kadar Fransa’da birçok dil konuşuluyordu. 1539’da Fransa kralı 1. François bir yönetmelikle Fransızcanın devlet dili olduğunu ilan etti.17. Yüzyılda Fransız Akademisi kuruldu. Fransızcanın yaygınlaşmasına öncülük etti. Ancak Oksitanca,

Flamanca, Bretonca, Baskça gibi diller 19. Yüzyıl sonlarına kadar Fransızcanın yanında yaşamaya devam etti. İhtilalden hemen sonra 1794’te dil kararnamesi yayınlandı, Cumhuriyet topraklarında Fransızca dışında hiçbir resmî belge yayınlanamayacağı, aksine davranan görevlilerin cezalandırılacağı ilan edildi. Neticede,

yasaklamalar,

Sanayileşme ve yazılı iletişimin yaygınlaşması ile Fransa dil birliğini sağladı.

İtalyancanın da aynı yayılma sürecini yaşadığını söylemek mümkün.

Başlarda çok sınırlı bir topluluğun konuştuğu İtalyanca zamanla İtalya’nın tek dili oldu. Gerek Fransızca gerekse İtalyanca Latince’ den çıkıp ayrışan iki ayrı dil oldular.

Dil ile uluslaşma, bütünleşme arasında yakın bir ilişki var. Dil, ulusun kurucu unsurudur. Uluslaşma dil ile başlar, onun için Ziya Gökalp,“ başka bir dil var diyenin, başka bir emeli vardır” der.

Bu emel, dil üzerinden başka bir ulus inşa etmenin yolunu açmaktır.

Yahya Kemal, dil ile vatan arasında ilişki kurar, Türkçenin çekildiği yerlerin vatan olmaktan çıkacağını söyler. Etnik ayrılıkçılar bu nedenle bütün taleplerini -dil- üzerinde yoğunlaştırırlar.

O kapıyı açarlarsa milletleşme/ devletleşme yolunda en büyük adımı atmış olacaklarını bilirler.

Ana dilde eğitim tartışmalarının arkasında bu gerçek vardır. Demokrasi ve insan hakları diyerek, parçalanmayı göze almayan hiçbir devletin evet diyemeyeceği bu imkânı elde etmeye çalışırlar. Bazıları bunu doğrudan etnik kimliği ile diğer bazıları ise demokrasi maskesi, barış veya kardeşlik narkozu ile yapar.

Alman Filozof Herder, “ dil parçalanmasının ülkenin parçalanması olduğunu” söyler. Osmanlı’nın parçalanma sebeplerinden biri olarak dil birliğinin sağlanmamış olmasını gösterir.

Son yarım asırda dili parçalanmış toplumlar bu düşünceyi doğrulamış, dil ile milli bütünlük arasındaki ilişkiyi teyit etmiştir. Belçika dil bölgelerine ayrıldı, aylarca hükümet kurulamadı.

Flamanlar Hollanda’ya, Fransızca konuşanlar Fransa’ya katılmayı konuşmaya başladılar. İki toplum pamuk ipliği ile birbirine bağlı, yeni siyasi veya ekonomik krizlerin ülkeyi nereye götüreceğini kimse kestiremiyor.

İspanya 1978 anayasası ile 17 özerk bölgeye ayrıldı. Bu, Katalan ayrılıkçılığı ile Bask ayrılıkçılığını tatmin etmedi. Bölgesel diller İspanyolcanın önüne geçti. Katalonya defalarca ayrılık referandumu yaptı. Bask ve Katalonya’da İspanyolca giderek ikinci plana düştü. Demokratikleşme adı altında atılan yanlış adımlar İspanya’nın bütünlüğünü tehdit etmeye başladı. İspanyol sosyalist Filozof, Fernando Savater İspanya’nın düştüğü durumu yıllar önce şu şekilde açıklıyordu: “Özerklikle Milliyetçilik yumuşamadı, tam aksine daha da bilendi. Ayrılıkçılık, bölgecilik ve bölgesel milliyetçilik ‘fırsatçı bir hastalık ’tır. Bu hastalık ‘zayıflayan organizmalara saldırıyor’, İspanyol devleti de zayıflayan bir organizma olarak şu anda saldırı altındadır. İspanya devleti bir ‘özerklikler devleti’ olmaktan çıkıp ‘milliyetçilikler devleti’ halini aldı. Demokratikleşmenin olmazsa olmazı sayılan yerelleşme ve yerinden yönetimler, ‘egoizmi beslediği’, ‘eşitlik’ ve de ‘dayanışma’ duygularını zedelediği için neredeyse bugün demokrasinin düşmanı sayılmaya başlandı.”

Şimdi Terörsüz Türkiye” adı altında aynı projeyi Türkiye’de uygulamak isteyen çevreler var. AKP milli devletle – sorunlu – olduğu için yıllardır bunu ajandasında tutuyordu. Artık önünde bir engel kalmadığına inandığı için bunu kuvveden fiile geçirmek istiyor. MHP ise Apo’nun taleplerine beklenmedik şekilde uyum sağladı. Davutoğlu, Babacan ve Erbakan’ın ana dilde eğitimi destekleyen beyanları var. HÜDAPAR zaten yıllardır bunu savunuyor, CHP’de de bugüne kadar dil parçalanmasına karşı olduğunu söyleyen çıkmadı. Komisyona gönderilen üyeler de buna göre seçilmiş. Mesela Sezgin Tanrıkulu’nun DEM partililerden ne farkı var?

Aksi söylense de bu komisyonun görevi İmralı ve Kandil’in taleplerinin psikolojik alt yapısını hazırlamaktır. Burada alınan tavsiye kararları daha sonra yasa haline getirilecek. Dolayısıyla Özgür Özel’in “ hiçbir yanlışın içinde olmayacağız” sözünün hiçbir kıymeti harbiyesi yok. CHP masaya oturarak o yanlışın parçası oldu. Erdoğan CHP’yi masaya oturtarak sorumluluğu dağıttı. Yarın masayı devirerek tüm partileri, en çok da CHP’yi ofsaytta da düşürebilir. CHP şeffaflık diyordu, önceki gün MİT başkanının katıldığı toplantıda konuşulanların on yıl gizli kalmasına karar verildi. Kimden gizli? Tabi ki, milletten! Apo’nun, Kandil’in öğreneceği şeyler milletten saklanıyor. Çok hayırlı bir iş yapılıyorsa milletten saklanan ne?

Masada oturan partilerin neredeyse tamamı dil parçalanmasında mutabık. Gözlerimizin önünde parçalanan ülkelerin akıbetini görmüyorlar. AKP, DEMP ve HÜDAPAR’ın milli/ ulus devlet karşıtlığına malzeme taşıyorlar. Sınırların artık dağlar, ovalar ve nehirlerle değil, dillerle çizildiğini görmüyorlar. Hep birlikte koşar adım ülkeyi felakete sürüklüyorlar. Daha kötüsü, koca bir toplumun bu – Terörsüz Türkiye- maskeli ayrışma projesini görmemekteki ısrarıdır. Uyanmamakta direnenlerin sonu felakettir. Unutulmamalıdır ki; ulus, dili değil, dil ulusu yaratır. İkinci bir dile resmiyet vermek yeni bir ulus ve devlet yaratmanın yolunu açmaktır. Umarım bu sürecin sonu milli bir felaket olmaz!

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP