KİRLİ SİYASET” istemiyoruz.
Değerli okurlar, “Siyaset, siyasetçinin kendi servetini değil milletin servetini artırma sanatıdır! Bunun tersini yapanlara da politikacı değil, hırsız denir.” Temiz bir toplum yaratmanın yolu temiz siyasetten geçer. Temiz siyaset ise ilkeli ve siyasi etik kurallarına göre işleyen denetlenebilen bir sistemin varlığı ile mümkündür. Ancak günümüz siyasi arenasında oynanan oyunlar sonucu; milletin seçtiği vekile, ülkeyi yöneten AKP iktidarı ve koşulsuz destekçileri dahil tüm siyasetçilere olan güven tümüyle tükenmiş durumdadır. Bu duruma gelinmesinin en büyük sebebi “yargının bağımsızlığını yitirmesi ve iktidarın arka bahçesi haline getirilmesi, yasamanın parmak sayısına indirgenmesi ve yürütmenin tek kişinin emrine verilmesini sağlayan” mevcut ucube sistemin varlığıdır. Bunlara ilave olarak bürokrasinin sorgulanamaması ve denetim organlarının kaldırılması, yönetim kademesinde “önce ben, sonra çevrem, kalırsa millet!” anlayışını hakim kılmış ve siyasetçilerin vekilliği menfaate dayalı bir meslek olarak görmeleri sonucu bu alanda kirlenme kaçınılmaz duruma gelmiştir.
Oysa, günümüzde saray ve eşrafı ülkeyi yönetmede bir araç olduklarını unutup ganimet olarak algılamakta, devleti ise bu paylaşımın aracı olarak görerek tüm imkanlarını kullanmaktadır. Son zamanlarda ortaya çıkan siyaset, mafya ve devlet ilişkileri ile taraflı medya bunun en bariz delilidir. Ne yazık ki bu anlayış, AKP yandaşlarına ve oradan da giderek topluma yayılmış ve çürümeye yol açmıştır. Bu da sadece mevcut siyaseti ve ondan nemalanan toplumu kirletmesi yanında gelecek kuşakları da tehdit ederek toplumun geleceğini de rehin almıştır.
Güçlünün kuralları belirlediği bu AKP anlayışı, üretmeden köşeyi dönme tutkusuna dönüşmüş, kolay yoldan para kazanmak bütün değerlerin üzerine çıkmaya başlamış, nasıl para kazanıldığı değil ne kadar para kazanıldığı sorgulanır olmuştur. Bu süreçte adalet sisteminin oluşturduğu boşluğu yasadışı ilişkiler doldurmuş, bunlar siyaset bürokrasi üçgeninde yeni zenginler ortaya çıkarmıştır. Günümüz siyasetçilerinin sebep olduğu siyasi arenanın kirliliği karşısında toplumsal yapıdaki kirlilik ve yozlaşmanın da şu ya da bu biçimde siyasete yansıması elbette kaçınılmaz olmuştur. Çünkü “siyaset” bir yerde toplumun aynasıdır. AKP iktidarının kurumsallaştırdığı siyasi kirlilik, toplumu baştan aşağı saran yolsuzluklar, rüşvet, hırsızlıklar ve siyasi çeteleşme ile her alanda kendini göstermektedir. Hatırlayalım lütfen;
Kamu bankalarının siyasilerin kredi kaynağı haline gelmesi, örtülü ödeneğin kişisel amaçlar için kullanılması, bürokratların İsviçre hesapları, teşviklerin paylaşımı, merkezi ve yerel düzeyde kamu ihalelerinden alınan komisyonlar, değersiz arazilere siyasilerce değer kazandırılması, devlet dairelerinde rüşvetsiz iş yapılmaması, siyasilerin ve yakınlarının kaynakları hiçbir zaman açıklanmayan servetleri, özelleştirme adı altında bir kısım insanların zenginleştirilmesi, medyanın siyasi iktidarın emrinde olması, yargının bütün bu olanlar karşısında sessiz kalması sonucu mafyanın devlet, devletin mafya olması siyasi kirliliğin, kokuşmuşluğa varan boyutlarını ortaya koymaktadır.
AKP devleti ile demokratik devlet arasındaki temel fark, günümüzde olduğu gibi devletin faaliyetlerinin denetlenmemesi ve hesap verme mekanizmalarının olmamasıdır. Yani, sorumluluk ve hesap vermenin olmadığı, yapanın yanına kar kaldığı bu AKP devleti yolsuzluk-yoksulluk ve yasaklarla varlığını sürdürmektedir.
Böylece dünya lideri…(!), kamu kaynaklarının kendi ailesine ve yakın çevresine akmasına yol açar ki, Parti devleti olarak AKP; İhale verme, kamu bankalarından kredi sağlama, devletin kasasından proje adı altında para aktarma, liyakat değil sadakat eksenli adamlarını çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarına atama; partililerin beğenmedikleri kamu görevlilerini başka yerlere sürülmesi gibi mekanizmaları devreye almaktadır.
Sonuçta “devletin malı deniz, yemeyen domuz”, “bal tutan parmağını yalar” zihniyeti ile yolsuzluk ve umutsuzluk o kadar büyük bir ağ halinde ülkeyi sarar ve sürekli hale gelir ki artık bu ilişkiler ve yaşananlar meşruiyet kazanır. Bütün bu gelişmeler çürüyen sistemin çöktüğünü göstermektedir.
Değerli okurlar, Yolsuzluk ekonomisi siyaseti kirleten önemli bir unsur olup, siyaset kurumunun ağırlığını ve saygınlığını zedeler, gerçek işlevlerinden uzaklaşmış ve saygınlığı zedelenmiş olan siyaset kurumunun siyasi aktörleri yolsuzluğa daha çok bulaşır, bu da kirliliği çoğaltır ve bu durum giderek topluma sirayet eder. DOĞRU PARTİ temsilcileri bizler sosyal medyada yer alan “Beni temizle…Toprağımı çöpten, sularımı zehirden, ormanlarımı ateşten, sokaklarımı belalardan, İnsanımı kötülükten, Vatanımı terörün kanlı ellerinden, Gençleri sahte diplomalılardan… Siyasetimi kirli pazarlıklardan, Kurtar! BEN TÜRKİYE’YİM… KİRLİ BIRAKMA.”
Diyen vicdanların sesi olarak yönetme yetkisine haiz olduğumuzda; DOĞRU PARTİ milletimizle birlikte, Türkiye’de artık tıkanmış ve tükenmiş bu mevcut ucube sisteme kaynaklık eden ve siyasi partilerin dayandığı yasal ve hukuksal statüyü yeniden ele alacak “temiz” ve “çağdaş” bir toplumu yeniden tesis edecek biçimde değiştirilmesi için öncülük edecektir. Ülkeyi kirleten kadar, kirlenmeye göz yuman da suçludur. Millet olma şuuru çerçevesinde; Toprağımızı, suyumuzu, insanımızı, siyasetimizi yıkamak zorundayız. Çünkü; bu ülke bizim, başka Türkiye yok anlayışı ekseninde Artık ülkemizde “KİRLİ SİYASET” istemiyoruz.