DOLAR 39,8915 0.29%
EURO 47,0859 -0.03%
ALTIN 4.302,070,18
BITCOIN 43619692.05409%
Elazığ
21°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

Cezmi Orkun

Cezmi Orkun

27 Haziran 2025 Cuma

Cezmi Orkun yazdı…Kaos ve Karmaşa Besliyor..

Cezmi Orkun yazdı…Kaos ve Karmaşa Besliyor..
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kaos ve Karmaşa BESLİYOR

Değerli okurlar, kaos ve karmaşadan beslenen bir iktidarla karşı karşıyayız ki hem ülkemizin yeraltı ve yer üstü zenginlikleri, hem de bulunduğumuz coğrafyanın jeostratejik önemi emperyal güçlerin, doymak bilmeyen iştahını, ta ki enerji ve su kaynaklarının denetim ve kontrolünü elde etme hedeflerine ulaşıncaya kadar kabartmaya devam edecektir. Sosyal, siyasal ve ekonomik uğraşları tüm olayların birbirine girmesi ve var olması gereken bütünlüğün bozulmasının oluşturduğu kaos ve karmaşadan beslenen bu güçleri tasarlanan hedefe ulaşmada önemli bir parametredir. Sonuçta, çoğu zaman kaynağı belli olduğu halde bakar kör olmanın yarattığı olaylar bir karmaşa yumağına dönüşür ve muhatapları bu yumağı çözmekle uğraşırken yönetimlerin yetenek ve basiret yoksunluğu sonucu ortalık yakılıp yıkılır. Böylece ülkede dengelerin bozulması, olayların ne tür sonuçların doğuracağının bilinememesi toplumsal çöküşü hızlandırır.
Hak, hukuk ve özgürlük rafa kaldırılınca hayati değeri olan her noktada, her alanda kaos ve karmaşanın hakim olduğu ortamlar bireyleri etkilemekte ve bundan beslenen iktidara geçici de olsa bir destek oluşturur. Bu ortamı daha da belirgin hale getirmek için iktidar dini ve milli hassasiyetler üzerinden ayrıştırıcı politikaları devreye sokarak ülkenin temeline kibrit suyu dökerken millete özgürlükten bahsederler. Yaşanan olaylara bakıldığında iktidara; fikirlere ve inançlara dayalı hayat tarzına saygı nerede kaldı? diye sormak gerekir.
Değerli okurlar, ülkemiz ve insanının bekasını ilgilendiren birçok konuda ne yazık ki ABD oluru alınmadan bir adım dahi atamayan bu yönetim sayesinde; ABD’nin üstünlük kazandığı, emperyal güçler ve yerli iş birlikçilerinin refah seviyesinin arttığı, milletin açlığa mahkum edildiği günümüz ortamında iktidar ve ana muhalefet dahil tüm siyasi figürlerin aynı havuzdan su içmeleri sonucu, içeride ve dışarıda önemli güçler arasında olması gereken iş birliği sürecinin yerini alan barışın olmadığı bir süreç yaşanıyor. Ortadoğu, şu anda siyasi ve dini bağların, ulusal sınırlar içinde ve ötesinde uzun ve kanlı çatışmaları körüklemekle bu güçlerin ekmeğine yağ sürmektedir.
Orta doğuda barış; bir türlü çözüme kavuşturulamamış toprak iddiaları, artan milliyetçilik, çatışmaları önleyecek ya da hafifletebilecek kuvvetten yoksun ikili veya bölgesel diplomatik düzenlemelerin yetersizliği nedeniyle bir türlü sağlanamıyor. Çünkü, ne yapılması gerektiğine dair fikir birliğinin olmaması ve harekete geçecek iradenin gösterilmemesi durumu daha da güçleştiriyor. Ortadoğu, devlet ile toplum arasında sınırlar ya da dinin bunlar içindeki rolü konusunda aşırı hoşgörüsüzlükten ve uzlaşma eksikliğinden mustarip. Öte yandan, bölge ülkeleri ve yakın komşuları, aşırıcılığın yükselişini önlemek veya bu tür akımlarla ortaya çıktıkları anda ve noktada mücadele etmek adına pek az gayret gösteriyor.
Hukuk yerine kişisel eğilimlerin baskın gelmesi, demokrasinin temel ilkesi olan liyakat yerine, yandaşlık ve/ya kayırmacılığın yaygın bir uygulamaya dönüşmesi bu karmaşanın temel nedenleridir. Bütün yetkilerin tek adama verildiği bu ucube sistemde; iktidarın koltuğunu koruması adına nasıl ve ne pahasına olursa olsun her yol mubah görülüyor. Bu kalıcılığı engelleyen anayasanın ilgili maddesinin değiştirilmesi dışında Anayasa’nın geri kalan kısmı iktidar ve destekçilerinin umurunda değil. Siyasi arenada her kafadan farklı bir ses çıkması da bundan. AKP’nin derdi yeni Anayasa filan değil; amacı, bunu gündemde tutarak toplum mühendisliğine ivme kazandırmak. AK Parti iktidarları, ülkemize olan güveni içeride yerle yeksan ederken, dışarıda da güvenilir bir ülke olmaktan çıkarmak için elden geleni yaptı.

Devlet yönetiminde, günümüzde olduğu gibi, “görev, yetki ve sorumluluk” zinciri bir kez kırılınca, iş kaos ve karmaşa haline dönüşüyor. Günümüz iktidarının sebep olduğu bu kaotik ortamda, bir yandan Türkiye Cumhuriyeti çökertilirken; öte yandan federatif bir yapının oluşturulması çalışmalarına hız veriliyor.
Ülkemizi din, mezhep ve milli duygularla bölemeyen emperyal güçler bu coğrafyadaki diğer ülkelerde(Irak, Suriye ve İran) uyguladığı etnik kökenler üzerinden ayrıştırmaya ve oluşacak kaos ve karmaşadan beslenerek hedeflerine ulaşmanın peşindeler. Ana muhalefet CHP ne yapıyor derseniz, kendi içindeki karmaşa yumağı ile boğuşmaktan ülkemiz bekası için uğraşacak zamanı yok. Ancak bilinsin ki, kim ne yaparsa yapsın, bu çabaların boş ve beyhude olduğu, geçmişte olduğu gibi bugünde milletimiz engin sağ duyusu ile bu musibetleri bertaraf edecek iradeye sahiptir. Sonuç; hevesleri kursaklarında kalacaktır.

Devamını Oku

CEZMİ ORKUN YAZDI…YALAN, İKTİDARIN SIĞINAĞI…

CEZMİ ORKUN YAZDI…YALAN, İKTİDARIN SIĞINAĞI…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

YALAN, İKTİDARIN SIĞINAĞI…
Değerli okurlar, toplumun büyük bir çoğunluğu siyasete ve siyasetçilere güvenmemesinin temelinde kendilerine söylenen ve sürekli tekrarlanan yalanlardır. Öyle ki, yalanı ortaya atan siyasetçi kendisinin de söylediği yalanlara inanır olduğu bir siyasi atmosferden bahsediyorum. Gelin şimdi 23 yıldır iktidarlarını sürdürmek adına AKP ve MHP yönetimi başta olmak üzere iktidarın koşulsuz destekçilerinin dayanağı olan ve ağızlarında yuva yapan yalanlarının bir kısmına bakalım;
Erdoğan; Önce “ben Gürcü’yüm dedi, sonrasında benim için Gürcü diyenler bile oldu” diyerek aslında söylediğini inkar etti. “Üçüncü köprü cinayettir” diyen kendisi, “Cumhuriyet mitinglerini yapanlar üçüncü köprüye karşı olanlardır” diyerek çark eden yine kendisi. “Ne Kürt sorunu kardeşim kimse bize yutturmasın yok böyle bir sorun” diyen kendisi, sonrasında “sözde Kürt milletinin siyasi temsilcisi DEM ile bu sorunu birlikte çözelim flörtleşmesine giren” yine kendisi.
BOP projesinin eş başkanıyım dedi mi? dedi, sonrasında “BOP için ABD projesidir diyorlar, ispat etmezlerse namussuzdurlar bunlar” dedi. “Bana milliyetçi diyenler varsa evet ben milliyetçiyim” diyen kendisi, sonrasında “ne milliyetçisi ben her türlü milliyetçiliği ayaklarım altına aldım” diyen yine kendisi. Tekirdağ’da “bizde öyle CHP’nin yaptığı gibi oy yoksa hizmet yok tehdidi olmaz” diyen kendisi, Deprem sonrası Hatay’a gitti “oy vermezseniz hizmet gelmez” diyen yine kendisi. Ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz diyen kendisi, sakın bu laflara inanmayın kriz falan yok diyen yine kendisi.
Hedefimiz “AB’ne tam üyelikti hamdolsun başardık diyen kendisi, külahımıza anlatsınlar, AB’nin sonu geldi” diyen yine kendisi. TBMM kürsüsünde yaptığı konuşmada “benim milletimin dili tekdir. O resmi dil Türkçedir” diyen kendisi, sonrasında “ben ne tek dil nede tek din dedim öyle bir ifadem asla yok bunlar yalan makinesi” diyen yine kendisi. FETÖ’nün terör örgütü başına “yeter artık gel ülkeye bitsin artık bu hasret” diyen kendisi, aynı kişi için “niye gelmiyorsun sümüklü haşhaşi” diye yuhalatan yine kendisi. Savcı Zekeriya Öz için “temiz eller savcısı, ben Ergenekon davasının savcısıyım” diyen kendisi, “bakın kaçtı” diye yuhalatan yine kendisi.
Erdoğan, 28.Nisan.2018 günü İzmir mitinginde, “Bundan 15 yıl önce İzmir’in doğru dürüst havalimanı var mıydı, biz geldik, Adnan Menderes Havalimanı’nı yaptık” dedi. Oysa, İzmir Adnan Menderes Havalimanı 1987 yılında Turgut Özal tarafından açıldı. 1.Haziran.2018 günü Adıyaman mitinginde Erdoğan, “Adıyaman’da havalimanı var mıydı, biz yaptık biz” ifadesini kullandı. Oysa Adıyaman Havalimanı, 1998 yılında hizmete girmişti.
2.Aralık.2016 günü Ankara’da Otonominin açılışında Erdoğan, “Ankara’da 14 sene önce havalimanı var mıydı?” dedi. Ancak başkentteki Esenboğa Havalimanı 1955 yılında yapıldı. Muş’taki mitingde “15 yıl önce Muş’ta havaalanı yapılacak deseler kim inanırdı? Biz yaptık” dedi. Oysa, Muş Havalimanı 1992 yılında sivil kullanıma açıldı, 2000 yılında terminal binası yapıldı, bu binanın açılışını da dönemin Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli yaptı.
Isparta mitingde konuşan Erdoğan, “Üniversiteyi Isparta’ya kim yaptı, üniversiteyi Isparta’ya kim getirdi, biz getirdik biz” dedi. Oysa, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi 1992 yılında kuruldu.
Erdoğan diğer bazı konuşmalarında da AKP iktidarından önce Ambulans, MR cihazı, buzdolabı ve fırın da olmadığını savunup şunları söylemişti: “Biz iktidara geldiğimiz zaman paletli ambulansı bırakın, normal ambulans bile yoktu. Biz gelmeden önce tomografi mi vardı, MR mı vardı, 15 sene önce evlerde fırın mı vardı? Biz gelmeden önce, Türkiye’de 15 sene önce, acaba evlerde buzdolabı mı vardı, bizden önce cenaze yıkayacak imam yoktu, apartmanların bodrum katlarında namaz kılıyorduk, cami yoktu.”
MHP lideri Bahçeli’nin son tutumu bence yeterli. Nedir o; “PKK terör örgütüdür, Bebek katili Öcalan asılsın” diye ip atan kendisi, “Öcalan gelsin TBMM’de konuşsun, UMUT hakkından yararlansın, kurucu önder Öcalan” diyen yine kendisi. “Erdoğan Cumhurbaşkanı olamaz” diyen kendisi, “adayımız Erdoğan’dır” diyen yine kendisi.
Fıkra bu ya; Günün birinde Nasrettin Hoca, camide bir vaaz veriyordu. Cemaatten bazılarının esnediğini ve bazılarının da uyukladığını fark edince şöyle konuşmaya başladı:
Bir sabah, Akşehir’den dışarı çıkmıştım. Çayın kenarında dört ayaklı ördekler su içiyorlardı… Dört ayaklı ördek sözünü işiten cemaat, gözlerini açarak Nasrettin Hoca’yı dikkatle dinlemeye başladı. Bunun üzerine Nasrettin Hoca:
Yahu!… Siz nasıl adamlarsınız. Deminden beri size gerçekleri vaaz ediyorum, uyukluyorsunuz ama, kuyruklu bir yalan uydurunca hepinizin gözleri açıldı.
Değerli okurlar, işte bu durum ülkemiz insanının yalanlara ve magazinsel olaylara karşı olan ilgisinin, gerçekler karşısında olmadığının özeti…! Yani; AKP ve koşulsuz destekçilerinin ağızlarında yuva yapan yalanlar için millet olarak; “Yalan söylediklerini biliyoruz, Yalan söylediklerini biliyorlar, Yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar, Yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz.” Ama, yalan söylemeye devam ediyorlar..! Özetle, İktidar için söz konusu koltuk olunca sığındıkları limandır Yalan…

Devamını Oku

CEZMİ ORKUN YAZDI….YENİ TEKNOLOJİC CEVHERİ(NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ)

CEZMİ ORKUN YAZDI….YENİ TEKNOLOJİC CEVHERİ(NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

YENİ TEKNOLOJİ CEVHERİ(NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ)
Değerli okurlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, geçen yıl temmuz ayı başında Kazakistan’da Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile bir araya gelmiş ve bir dizi yüksek teknoloji uygulamasında kullanılan metallerin geliştirilmesi konusunda Çin ile işbirliği kararı almıştı. Dünyanın tek alanda bulunan en büyük ikinci NTE(Nadir Toprak Elementleri) rezervine sahip olan Türkiye, bu alanda ciddi bir teknoloji birikimi bulunan Çin ile Türkiye arasında yapılan anlaşma (“Doğal Kaynaklar ve Madencı̇lı̇k Alanlarında İşbı̇rlı̇ğı̇ne İlı̇şkı̇n Mutabakat Zaptı”), Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar ile Çinli mevkidaşı Wang Guanghua tarafından 16.10.2024 günü imzalandı. Anlaşmanın imzalanmasını takiben Bakan Bayraktar, “Madenciliğin her alanında iş birliğimizi ilerletmeyi, özellikle kritik mineraller konusunda Türkiye’de birlikte çalışmayı hedefliyoruz.” Diye açıkladı. Ancak anlaşmanın neleri kapsadığı malesef bilinmiyor…!
EK listede açıklanan NTE; birçok yüksek teknolojili cihazın önemli bir bileşeni olup, özellikle cep telefonları, sabit diskler, monitörler, lazerler, radar ve sonar sistemleri, fiber optikten uydu haberleşmesine, akıllı füzelerden yakıt hücrelerine kadar elektrikli ve hibrit otomobiller de dahil olmak üzere 200’den fazla üründe kullanılıyor. Diğer yandan bu elementler savunma sanayinde de önemli bir yer tutuyor. Önemi ki, NTE işlemeden satıldığında 1 birim kazanıyorsanız bunu işleyerek ara ürün haline getirdiğinizde 10 kat, uç ürün haline getirdiğiniz takdirde ise 100 kat daha değerli hale getirilmesindedir.
Türkiye, Eskişehir yakınlarındaki Beylikova’da tek bir alanda dünyanın en büyük ikinci nadir toprak mineralleri içeren 694 milyon tonluk rezervin 2022 yılında MTA tarafından keşfedildiği ve hammaddeleri işlemek için bir zenginleştirme tesisi kurmaya hazır olduğunu duyurdu. Çin yayın organı Global Times gazetesi de o dönemde bu bulgunun Çin ve Türkiye’nin işbirliği yapması için bir fırsat yarattığını yazmıştı. Çünkü, dünyada Çin’in 800 milyon tonluk rezervinin ardından ikinci en büyük rezervin Türkiye’de olduğu bildirildi. Ayrıca; birçok alanda kullanılan NTE’nin rafine edilmesinde Çinli üreticiler, Türkiye’nin Gümrük Birliği üyeliğinden yararlanarak, Avrupa’daki pazar paylarını artırmaya çalışıyorlar ki, hali hazırda BYD ve Chery Automobile Co Ltd. ile ülkemizde fabrika yatırımları için müzakereler yürütüyor.
ABD Jeolojik Araştırması’na göre, ABD’ye ithal edilen tüm NTE’nin yüzde 78’i Çin menşeli. İstatistikler Çin’in NTE rezervlerinin küresel rezervlerin yaklaşık yüzde 37’sini oluşturduğunu gösteriyor. Türkiye’deki keşfin öncesinde Vietnam yüzde 18.33, Brezilya yüzde 17.5 ve Rusya yüzde 17.5 küresel rezerve sahip olup dünyanın toplam nadir toprak rafine ürünlerinin yüzde 80’inden fazlasını ise Çin üretiyor.
Günümüz piyasa şartlarında söz konusu cevher yatakları ancak, NTE’lerin kazanılmasına dayanan yöntemlerle işlenebilir. Çünkü, tek tek ayrıldığı vakit çok yüksek katma değerlere sahip elementler (Neodimyum, Praseodimyum, Evropiyum, Samaryum, Disprosyum, Terbiyum, vd.) elde edilebilmekte ve bunlar ileri teknoloji cihazlarında kullanım alanı bulmaktadır. NTE’ler cevherlerinden ayrıldığında hemen her zaman birlikte bulunan ve özellikle nükleer teknolojisinde kullanılan toryum da zorunlu olarak ayrılacak ve depolanacaktır.
NTE, önemine binaen içinde olduğumuz 21. yüzyılda ise Çin’in “nadir elementler” konusundaki etkinliği ve bunları yüksek teknolojide kullanmadaki pozisyonu ABD’nin konumunu tartışılır hale getirmekte olduğundan, Trump’ın ağzından “nadir elementler” kavramı düşmüyor. Türkiye’nin savunma sanayi alanında özellikle yüksek teknolojinin azami ihtiyaç duyduğu “nadir elementler” temini ve kullanımı noktasında Çin-ABD arasındaki “nadir elementler” tartışmasında zaman kaybetmeden pozisyon alması gerekiyor. ABD bu konuda Ukrayna ile yüzde 50 oranına sahip olacak şekilde bir anlaşma yaptı, Danimarka’nın özerk bölgesi olan ve küresel nadir toprak yataklarının yaklaşık yüzde 10 olan kaynaklarına sahip Grönland’ın Çin’in kontrolüne geçmesini önlemek için,
Trump başkanlığa oturur oturmaz, elektrikli araçlardan füze sistemlerine kadar birçok yüksek teknoloji ürününde kullanılan NTE gibi büyük değer taşıyan madenler bakımından zengin bir bölge olan Danimarka’ya bağlı özerk bölge statüsündeki Grönland’i ABD topraklarına katma niyetini açıkça dile getirmişti. Bunun ABD’nin güvenliği için gerekli olduğunu savunan Trump’a Grönland’daki beş büyük siyasi partinin liderlerinin ortak açıklamasıyla, Trump’a güvenmedikleri cevabını verdiler. Çünkü; ABD’ye katılmamak konusunda yapılan ankette halkın yüzde 85’i Trump’a karşı… Danimarka Başbakanı da Grönland’in satışta olmadığını, geleceğinin yerel halkın kararına bağlı olduğunu ifade etti.
Avrupa’nın, NTE ihtiyacının tamamını Çin’den yapıyor olması ABD’nin tepkisine neden olmakta. Çünkü, Böylesine bir bağımlılık hem jeopolitik gerginlikler oluşturuyor hem de ABD ve Avrupa’nın yeni nesil enerji kaynaklarına geçmek için gerekli teknolojileri üretme kabiliyetini sıkıntıya sokmasından endişe ediliyor. Bu nedenle,
Trump’ın sık sık vurgu yaptığı üzere Çinli şirketler de uzun bir süredir Grönland’ın kapısını zorluyor. AB’de bu durumun farkında olduğu için Kasım 2023’te Grönland ile “Stratejik Mineraller” ortaklığı için anlaşma imzaladı. Netice itibariyle Trump, Grönland’ı satın alamasa bile buranın minerallerinde söz sahibi olacak adımları da atmaktan geri kalmayacaktır.
Ayrıca, ABD ile Ukrayna arasındaki maden anlaşmasının temelinde de “nadir elementler” temini hususu var. ABD ilk adım olarak, Ukrayna’nın devlete ait mineral kaynaklarından elde edilen gelirin yüzde 50’sinin ortak bir fona aktarılmasını öngören bir anlaşma yapmış durumdadır. Günümüz iç ve dış ortamdaki kargaşa dikkate alındığında, el altından iktidar ile ABD arasında bu konu görüşülüyor mu? bilemiyoruz…!
Günümüzde NTE rezervlerin büyüklüğü açısından En Büyük NTE Üreten İlk 11 Ülke sırasıyla Çin, ABD, Avustralya, Myanmar, Tayland, Vietnam, Hindistan, Rusya, Madagaskar, Brezilya ve Grönland şeklindedir.
Değerli okurlar, yukarıda önemini açıklamaya çalıştığım ve ülkemizde de mevcut olan NTE konusunda Çin ile yapılan anlaşmadan (ki, koşullar ve içeriğini bilmiyoruz..!) beklentimiz teknoloji transferi şeklinde olmasıdır. Bu konuda AKP iktidarının tüm madenlerimiz için uyguladığı politikalar dikkate alındığında açıkçası çok ümitli değilim. Umarım yanılırım. Aksi durumda ülkemiz enerji kaynaklarında olduğu gibi hammadde olarak elden çıkarılması sağlanacağından ekonomik katkısının olmaması sonucu doğacaktır. DOĞRU PARTİ olarak önerimiz tüm madenlerimizin kamu eliyle çıkarılması ve işletilmesidir. Bizden uyarması…

Devamını Oku

CEZMİ ORKUN YAZDI…MİLLET HAKİM, İKTİDAR SANIK…

CEZMİ ORKUN YAZDI…MİLLET HAKİM, İKTİDAR SANIK…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Değerli okurlar, “Kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyleri başkalarına yapmayınız” sözü günümüz siyasileri ve partili vatandaşların bir kısmı tarafından ne yazık ki bir anlam ifade etmiyor. Hemen hemen her gün mevcut AKP iktidarı ve koşulsuz destekçileri söz konusu kendi menfaatleri olduğunda bir anlam ifade eden bu söz, muhalifler ve hatta vatandaşlar olunca duymaz, görmez ve anlamaz moda geçmekte yeis görmezler. Buna da şaşmamak lazım. Çünkü; bunların merkezinde vatandaş yok. Varsa yoksa saray ve eşrafı. Hatırlamak amacıyla geçmiş ve günümüze bir tur atalım;
2002 yılında iktidara gelen AKP, zamanın hükümetini çay-simit hesabı ile eleştirirken, bugün çay ve Simit’e dahi muhtaç ettiği vatandaşları görmezden geliyor. Emekçi ve emeklilerin acınası durumları ortada… Kendileri ise sokaktan bihaber saraylarında lüks ve şatafat içerisinde yaşamlarına devam ediyor. Erdoğan bir şiir okuması nedeniyle mahkum olması esnasında her türlü hukuksuzluğun karşısında haykırırken, günümüzde hukuksuz uygulamaların temsilcisi oldu… Ülkenin yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ülkesi olduğunu söyleyerek 3Y ile mücadele edeceklerini söylediler, ancak yolsuzluğu legal, yoksulluk ve yasakları kalıcı hale getirdiler.
Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirtmem dediler, yaptık diye övündükleri yolcu, geçiş, hasta ve araç garantili (Otoyol, Tünel, Köprü ve Şehir hastaneleri…) işler nedeniyle bırakın yetim hakkını, doğmamış bebelerin dahi haklarına el atmaları yanında bunları yıllar sürecek borç batağına sapladılar.
Okula, kışlaya ve camiye siyaseti sokarak çıkarlarına alet etmeleri sonucu günümüzde eğitim ve kışla çökertildi, vatandaşların dinimize olan sevgisi azaldı. Parasını ödediği F-35 projesinden dışlandı, Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemi çürümeye terk edildi… Ödenen paralar mı? üzerine bir bardak su içildi.
Dolaylı ve dolaysız vergilerle vatandaşlardan aldığını, yandaş ve paydaş şirketlere peşkeş çekerken bir de bunların milyarlarca liralık vergilerini sildiler. Yani toplumun yüzde 80’nini, yüzde 10’luk kesimi mutlu etsin diye çalışmak zorunda bıraktılar…
Erdoğan 2001 yılı aralık ayında 32.gün programında Mehmet Ali Birand’ın sorularına verdiği cevaplarda özetle; Hükümet kanun çıkarmada başarılı ancak uygulamaları denetlemede başarısız. Bunun sonucunda; “Ekonomi çöktü, Sosyal kriz ortada, Siyaset alanı daraldı ve vatandaşların siyasetçilere olan güveni kayboldu. Buda hükümetin başarısız olduğunu gösterir” dedi. Günümüz iktidarın 23 yıllık icraatlarına bakınca Erdoğan neyi eleştirdi ise daha fazlasını bu millete yaşattı yaşatmaya da devam ediyor.

Aynı programda 2002 yılı ocak ayında zamanın başbakanının ABD seyahatine atıfta bulunarak; “Başbakan’ın, meclisi bu seyahat konusunda bilgilendirmediğini, seyahat ile ilgili bilgileri bizler medyadan öğreniyoruz. Oysa Başbakan meclisi bu konuda bilgilendirmiş olsa idi ABD’ye eli daha güçlü olarak giderdi” dedi. Günümüze baktığımızda sorumlulukları olmayan hükümet üyeleri dahi bir bilgiyi meclis ile paylaşmadıkları gibi ortada bilgi verilecek bir meclis yapısı dahi bırakılmadı. TBMM işlevsizleştirildi.

Yine 2002 seçimlerinden önce söylediklerinden bir kesiti sizlerle paylaşmak isterim. Erdoğan; “Bu ülke bu hale geldiyse benim vatandaşım konteynerlerden evine çöp toplayıp rızık yapıyorsa, pazarlardaki atıkları toplayıp evine götürüyorsa, meydanlar açız açız diye bağırıyorsa bunların sebebi bu hükümet değil mi?” diyordu. Dün eleştirdiği bu hususları, bugün fazlasıyla tüm topluma yaşatmakta olduğunu hatırlatırken kendilerine soruyorum “Sebebi sizin yönetiminiz değil mi?”.
Başka ne diyor Erdoğan; “Evinin kirasını, elektrik ve su faturasını ödeyemiyorsa ülkeyi bu hale kim getirdi? Bu hükümet getirmedi mi?” demişti. Bugün insanlarımızı bu konularda çaresizliğe iten kim? Acaba. “Sizin yönetiminiz değil mi?”.
Başka ne demişti Erdoğan; “Yandım Allah diyorsa benim vatandaşım, yüzde 25’i açlık sınırının altındaysa, yüzde 50’si yoksulluk sınırının altındaysa, her iki gençten biri işsizse sorumlusu kim? Bu hükümet değil mi?” demişti. Doğru elbette hükümettir. Sizin sorunuzu size soruyorum, “Sizce de günümüzde toplumun yüzde 50’si açlık sınırının altındaysa, yüzde 90’ı yoksulluk sınırının altında ise, yüzde 30’u işsizse sorumlusu sizin yönetiminiz değil mi?”
Özetle; Erdoğan yönetiminin 2002 yılında söylediği gibi bugün de “Millet can derdinde saray ve eşrafı RANT peşinde” değil mi? Yine sizin söylediğiniz gibi “Günü geldiğinde bunların hepsi ortaya çıkarılacak ve neyin bedelini kimlerin ödeyeceğini” bu millet görecektir. Fıkra bu ya;
Hâkim, kaza yaparak birkaç kişinin ölümüne yol açan bir şoförün ehliyetini iptal edince, şoför: Aman, hâkim bey, diye sızlanmış. Benim yaşayabilmem, şoförlük yapmama bağlı deyince,
Hâkim cevap vermiş: Başkalarının yaşaması da sizin şoförlük yapmamanıza bağlı.

Kıssadan hisse değerli okurlar. Ülkemiz direksiyonda yer alan AKP yönetiminin ülkeye ve millete karşı yaptığı kazalar her alanda kayıplara sebep olmuştur. DOĞRU PARTİ temsilcileri olarak seçimlerin bir mahkeme olduğunu hatırlatır, HAKİM koltuğuna oturacak milletimizin, bu sorumsuz yönetimi sandıkta sanık olarak yargılayacağına ve gelecek kazaları önleyeceğine inancımız tamdır.

Devamını Oku

Cezmi Orkun yazdı…İhvancı anlayış zorda…

Cezmi Orkun yazdı…İhvancı anlayış zorda…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Değerli okurlar, AKP ve koşulsuz destekçilerinin yönetiminde ülkemiz her alanda tam bir çıkmaz ile karşı karşıya bırakılmıştır. AKP öncesi sorunlar olmasına rağmen işleyen bir demokrasi, güçler ayrılığı ilkesinin siyasetten bağımsız olması, anayasa ve kanunlara uyulması, vatandaşların anayasal haklarını kullanması, sendikaların işçi sorunlarında çözüm adresi olması, insanların devletine güvenmesi, hukukun üstünlerin değil adaletin sağlandığı adres olduğu, mafyanın devlet devletin mafya olmadığı, ülkenin göçmen-kaçakçı ve uyuşturucu merkezi olmadığı, Teröristlerle mücadele edildiği, hakimiyetin millette olduğu, yasamanın etkinliği, Bakanların denetlenmesi hatta sorgulanması, hükümetlerin sorumluluklarının olması ve bugün kaybedilen daha nice değerlerin yaşandığı bir Türkiye…! Yani “Eski Türkiye” işte bu idi.
AKP iktidarının “Yeni Türkiye” dedikleri günümüzde; Güçler ayrılığı ilkesinin (Yasama, Yürütme, Yargı) tek adama bağlı olması, Anayasa ve kanunlara uyulmaması, vatandaşların anayasal haklarının ellerinden alınması, sendikaların içerisinde yer aldığı STK’ların tek adama bağlı hale getirilmesi, devlete olan güvenin azalması, mafyanın devlet devletin mafya haline gelmesi, ülkenin uyuşturucu-kaçakçılık ve göçmen merkezine dönüşmesi, hakimiyetin milletten alınıp saraya verilmesi, bakanların ve bürokratların sorumluluklarının olmadığı ve denetlenemediği, tek adam rejiminde yürütmenin sorumluluğunun olmaması, toplumun yüzde 10’unun işsiz, yüzde 80’nin açlık sınırında olması, parası olan azınlık lüks ve şatafat içerisinde iken toplumun neredeyse tamamının yaşam mücadelesi vermesi, muhalif siyasi rakiplerin, gazetecilerin ve öğrencilerin tutuklandığı, teröristlerle müzakere edilmesi ve daha nice vicdan dışı olayların yaşandığı Türkiye… işte “Yeni Türkiye” budur. Özetle; Anayasası olan ancak anayasaya uyulmayan tek ülkedir Türkiye.

Tek adam rejiminin tıkandığı günümüzde bedeller hep vatandaşlara ödetilmekte. AKP ve koşulsuz destekçileri ise iktidarlarını yani koltuklarını koruma derdinde. Bunun için bebek katili terörist başı APO’yu kurtarıcı melek olarak görmektedir. Çünkü, anayasa değişikliği için DEM oylarına ihtiyaçları var. Yoksa düne kadar PKK’nın siyasi kanadı olan DEM nasıl oldu da kurtarıcı oldu. Her şey koltuklarını korumak için. Koltuktan kalkmaları halinde lağım ortaya çıkacak korkusudur bu çaba. Tek adam rejimine atıfla;

Geçmiş zamanda Köyün birine bir çakmak getirmişler, çakmak o kadar kıymetli ki, yanlış işlerde kullanmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş. Köylüler bu çakmağı kime verelim diye toplantı yapmış ve köyün muhtarına verme kararını almışlar. Muhtar çakmağı alınca, çıkan ateşin sahibi olması ona bir üstünlük sağladığından çevresinde artan yalakalar ve dalkavukların saygılı davranışları muhtarın kibrinin de artmasına sebep olmuş.

Kibrin esiri olan muhtar daha çok saygı, daha çok korku bekler olmuş. Ateşi kendine verenin köylüler olduğunu unutan muhtar, yalakaların da tahrikleri ile çakmağı baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış. Tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelince, köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar. Ticaret durmuş, köye gelen satıcıların ayağı kesilmiş, çevre köyler gelişirken muhtarın köyü giderek gerilemiş. Köylülerinden biri çevre köylerin nasıl olduğunu merak edip çevre köylerden birine gider. Oradaki huzur ve canlılığı, bakımlı bağ ve bahçeleri görünce “Sizde çakmak kim de?” diye sorar. İyi de köyünüz gelişmiş durumda, bizim köy ise virane oldu deyince köylüler; “Yoksa siz çakmağı bir kişiye mi teslim ettiniz” sorusuna köylü; Evet, muhtara verdik.” der.

Eyvah! Çakmağı muhtara vermekle büyük hata yapmışsınız, biz öyle yapmadık biz; birine çakmağı, bir diğerine çakmak taşını, bir başka kişiye ise benzinini verdik. Ateş yakılması gerektiğinde bu üç kişinin bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalkarsa, diğerleri izin vermiyor. Der köylüler. Köylü bu cevap karşısında “Desenize biz hepsini bir kişiye vermekle kendi kendimizi yakmışız…!” der.

Değerli okurlar, yüce yaradan bile; Tebligatı Peygambere, Ölüm görevini Azrail’e, Vahiy görevini Cebrail’e, Kıyamet görevini İsrafil’e ve Dua görevini Mikail’e vermiştir. İşte demokrasi denen şeydir bu… Bu gerçekten hareketle, ülkemiz insanını, tek adama yetki verilmesi yanında şimdi de ne pahasına olursa olsun rejimin kalıcılığını sağlama uğraşına milletimizin alet edilmesinin yolları aranıyor. Ancak beyhude çaba. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek aptallıktır. Oysa, ulu önderin “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.” sözüne mazhar olan milletimiz, Aydınlık bir Türkiye için bu ihvancı anlayışa asla fırsat vermeyecektir.

Devamını Oku