13 Kasım 2025 Perşembe
Milletvekili Keleş; Kahramanmaraş’ta engelli bireylerin ihtiyaçlarına yönelik kapsamlı temaslarda bulundu
Cezmi Orkun yazdı. Tek yürek.
Semih Işıkver'den Elazığspor’a Dev Prim Desteği: “Bizler İnandık, Siz de İnanın!”
Av. Dr. İrfan Sönmez'in kaleminden...Bir hatıra ve İslam’ı yiyen İslamcılık
Букмекерская Контора «париматч»: Обзор Компании И Ее Особенностей
Mustafa Gümüş Özbay'ın Kaleminden.....
TEK YÜREK
Değerli okurlar, tüm değerlerin varlığını borçlu olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Atatürk’e milletçe duyulan derin saygı, minnet ve hayranlık duygusu ve kendisine duyulan özlemin büyüklüğü her bayramda ve ölüm yıldönümünde sevgi dolu kalplerin kabrini doldurmasından görülmektedir. Türk milleti için yaptığı devrimler, ülkesine kazandırdığı çağdaşlık ve özgürlükle bir ulusun kaderini değiştiren Atatürk, ileri görüşlülüğü, halk sevgisi ve kararlılığı ile Türkiye’nin ilerlemesinin temel taşlarını oluşturmuştur. Atatürk sadece bir lider değil, aynı zamanda Türk milletinin ortak değerlerinin bir temsilcisidir.
Atatürk hakkında “düşmanlık” duyan iç ve dış düşmanların gerekçeleri, ortak bir kökten değil, farklı tarihi sapkınlıklardan besleniyor. Bunları tek kelimeyle ifade etmek gerekirse ulus devlet üniter yapı karşıtı iç düşmanlar(saltanat ve hilafet seviciler) ve dün olduğu gibi bugün de ulusal bağımsızlığımızı yok etmek isteyen emperyal güçler ve yerli iş birlikçileridir. Özellikle iç düşmanların tüm kazanımlarını borçlu oldukları Atatürk ilke ve devrimleri gerçeğini görmek istememeleri belli şer odaklarının emrinde oldukları dışında bir anlam ifade etmiyor. Fakat atamıza halkın gösterdiği sevgi seli bu inkarcıların örmek istedikleri duvarları yıkıyor. Milletin kalbinde yer edinen Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyet ise;
“Medeniyettir, özgürlüktür, milletini sevmektir, dik durmaktır, dinini inancını özgürce yaşamaktır, mücadeledir, hayattır, milletine sadık kalmaktır, devletine aidiyet duygusuyla bağlanmaktır, kardeşlik ve nefes almaktır, dağdır, denizdir, ormandır, fazilettir, adalettir”.
Bu kazanımlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin sürdürülebilir ve adil bir toplum yapısına sahip olunmasını sağlamıştır. Her biri, halkın özgürlüğünü, eşitliğini ve refahını gözeten ve her geçen gün daha da değer kazanmış kavramlardır.
Bunlara karşı olmak bu ülkeye ve insanlarımıza yapılan ihanet olduğu farkındalığı ile tek yürek, tek yumruk olmaktadır milletimiz. Çünkü atasını anlamakta ve yaptıklarının hakkını ona duyduğu saygı ile ifade etmektedir. onu anlamak istemeyenlere ithafen fıkra bu ya;
Uçağın havalanmasını beklerken adamın yanında oturan diğer yolcu, adama dönmüş ve
sizinle sohbet edersek, seyahat süresi daha kısa gelir demiş. Kucağındaki kitabı okumak üzere olan adam, kitabı yavaşça kapatmış ve adama; Hangi konuda sohbet etmek istersiniz? Diye sorunca; Bilmem ki, mesela nükleer enerji konusunda konuşmak ister misiniz? Der. Olabilir, bu ilginç bir konu olabilir ancak nükleer enerji konusuna girmeden önce ben size başka bir soru sorayım. “Bir at, bir inek ve bir keçi, üçü de ot yiyerek beslenmelerine rağmen, keçi misket şeklinde, inek sıvı şeklinde, at ise kurutulmuş ot şeklinde dışkılar.” Sizce neden? Sohbet etmek isteyen adam, hayretle bakmış ve hiçbir şey aklıma gelmiyor, bilmiyorum. Deyince,
Kitabını okumak isteyen adam, dönerek yanındaki adama; bir boktan anlamayan birisi nükleer enerjiden ne anlar ki… der.
Değerli okurlar, kıssadan hisse, esas olan ulu önder Atatürk’ü tanımak değil anlamaktır. Onu anlamayanlarla neyi, ne için konuşacaksın ki. Atatürk’ün sevgiyle anılması, onu eleştirmek için değil, geleceği onun bıraktığı yerden daha ileri taşımak içindir. Türk milletinin “TEK YÜREK” olduğu, özgürlüğün ve adaletin güvencesi olan Cumhuriyete ve kurucusu ulu önder Atatürk’e duyduğu sevgi, kalplerdeki yerini sonsuza kadar koruyacaktır.
MADENLER ÇARÇUR EDİLEMEZ…
Değerli okurlar, ekonomik kalkınmanın sağlanması ve sosyal yapının güçlendirilmesi mevcut değerlerimize sahip çıkılması ile orantılıdır. Bu değerlerden birisi de elbette “YERLİ VE MİLLİ” madencilik faaliyetleridir. Şimdi bana sayın Orkun millet can derdinde siz madenlerimiz de madenlerimiz diyorsunuz diye sitem edebilirsiniz! Ancak; biliniz ki, ülkemizin kurtuluşu ve milletimizin refah ve saadeti bu değerlerimizin korunması ile mümkündür. İşte bu nedenle, bugün çekilen sıkıntıların temel sebeplerinden olan ve AKP’nin 23 yıllık iktidarında, sizlerin sahibi olduğunuz madenlerimizi işlemek yerine ham madde olarak bir çıkar uğruna yabancılar ve/veya yerli iş birlikçilerinin menfaatleri doğrultusunda, DOĞRU PARTİ enerji, tabii kaynaklar ve madencilik politikaları başkanı olarak nereden alıp, nereye getirdiğini özetleyerek anlatmaya çalışacağım.
AKP iktidarı döneminde; şirketler, Enerji ve madencilikte ülkemiz ve insanlarımızın çıkarlarına aykırı vahşi uygulamalarla Türkiye’nin dört bir yanında çevreye zehir saçarken, atıklarını akarsulara akıtırken, atıkları usulüne uygun depolamak yerine çevreye gelişigüzel saçarken, ormanlarımızı yok ederek çölleşmeye terk ederlerken, direnen vatandaşlarımız çoluk-çocuk demeden herkes gaz bombası, biber gazı, gözaltına alınma ve coplanma gibi şiddete maruz bırakıldı.
AKP iktidarı, ulu önder Atatürk’ün “YERLİ VE MİLLİ” madencilik politikaları aksine, ülkemizi yeniden emperyalizmin kucağına atarak millete ait bu zenginlikler üzerinden, saray ve eşrafına yeni alanlar açmak için özellikle kamu kurumlarını bölmek, küçültmek, özelleştirmek, işlevsizleştirmek, kapatmak gibi her yolu ve yöntemi denedi ve ortaya çıkan boşlukta otokrat bir iktidarı ve kadrolarını pekiştirecek hareket alanlarını tesis etti. AKP, kural ve hukuk dışı uygulamalarıyla yandaşlar ve/veya paydaşlara özel düzenlemeler ve özelleştirmeler ile çeşitli imkanlar sağladı ve bu çıkarcı grupların tamamına siyasi ve maddi destek hizmeti verdi, vermeye de devam ediyor.
Değerli okurlar, Sık sık çıkarılan ve değiştirilen torba kanunlarla ve düzenlemelerle kamu yönetimi ve uygulayıcıları bypass etmenin yanında, Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği düzenlemeleri dahi yasaların arkasından dolanıp delmeye çalıştılar. İmtiyazlı bu şirketlere ve kişilere ayrıcalıklar tanındı. Kamudan doğrudan yapılanlara ek olarak, rant odaklı uygulamalarla toplumun kaynakları bu kişi ve kuruluşlara aktarıldı. Diğer yatırımlarda olduğu gibi, enerji yatırımlarında da doğal, çevresel ve kültürel değerler dikkate alınmadı. Tarım arazilerine, ormanlara, meralara, ören yerlerine denetimden yoksun enerji tesisleri kuruldu.
Tüm bu ayrıcalıklara rağmen, AKP iktidarı tüm zamanların en yüksek enerji ithalatı faturasını ödemek/ödetmek için kendi tercih ve talimatlarını yerine getirirken aynı zamanda özel şirketlerin çıkarlarını da korusun diye ülkemiz ve milletimizin çıkarlarını yok sayan EPDK’yı kurdu. Böylece tüm usulsüz ve yolsuzlukların faturası milletimize kesilmiş oldu.
Değerli okurlar, birçok yazımda (www.cezmiorkun.com) belirttiğim üzere elektrik üretim, dağıtım ve iletim hizmetlerini yandaş şirketlere (ki bunlar toplamda 21 şirketten oluşmaktadır) vermek suretiyle devletimizi ve aboneleri yolunan kaz yerine koydu. Öyle ki; devlet elektriği, üretici yandaş şirketlerden pahalı alıp yandaş dağıtım şirketlerine ucuz satarak devleti, elektriği ucuza alan şirketler yüksek bedelli faturalarla aboneleri yolmakta. Ayrıca pandemi döneminde bu şirketlere ilave ödemeler yapıldı ve sözleşme gereği bu şirketlerin yapması gereken iyileşme hizmetleri de yine devletin sırtına yüklenerek devletin soyulmasına devam edildi.
Akkuyu NGS ayrı bir açmaz. Yıllarca yüksek fiyattan alım garantisi verilen Akkuyu NGS kurduruluyor ancak Ülkemizin nükleer enerji strateji belgesi yok, yol haritası yok, eylem planı yok, yetkin kadroları yeterli değil, teknoloji transferi alamadığı için de AKP iktidarı ülkemizi Rus ROSATAM firmasına teslim etti. Çünkü; santral Rusların, yüklenici onlar, her şey onların, ancak bir sorun ve kaza olması halinde sorumlusu denetimlerden yoksun olan Türkiye. Bu nasıl bir anlaşma…! Yorum sizlerin.
Değerli okurlar, yoksul sayısının her geçen gün arttığı ülkemizde, arz fazlalığına rağmen elektrik fiyatları sürekli arttırılıyor. Hatta elektrikte, EPDK tarafından belirlenen tüketim miktarı üzerindeki abonelere sanayi tipi kullanım tarifesini kullandırarak abonelerin faturalarının katlanmasına sebep olunmakta. Kaybeden aboneler, kazanan bu imtiyazlı şirketler. Ayrıca; AKP iktidarı, Ege Denizi ve Akdeniz’deki haklarımızı koruyamadığı gibi sürekli doğalgaz bulduk yalanlarıyla milleti aldatmaya devam ederken arama amaçlı satın alınan sismik araştırma gemilerini de çürümeye terk etmiş durumda.
DOĞRU PARTİ temsilcileri olarak bizler, bütçenin en büyük kalemini oluşturan enerji ithalini önlemek için yeniden ve acilen kurucu iradenin uyguladığı “YERLİ VE MİLLİ” anlayışa dönülmesi ve bu hizmetlerin kamu eliyle yürütülmesi önerimizi yineliyoruz. Bunun için; Madenlerimiz yerli şirketler eliyle devletin denetim ve kontrolünde işleme amaçlı çıkarılmalı, termik santraller ve altın sahaları derhal kapatılmalı, tüm enerji yatırımları teknoloji transferi yapılacak şekilde düzenlenmelidir. Unutmayınız, madenleri hammadde olarak satmakla zengin olunsaydı sefalet içinde kıvranan Afrika ülkeleri dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alırlardı. Ekonomik kalkınmada lokomotif olan madenlerimiz çarçur edilemez.
SİS DAĞILINCA…
Değerli okurlar, “oğul annesinin yanında, baba 40 yıldır birliktesiniz nasıl anlaşıyorsunuz? diye sorar.” Baba, “oğlum annen hep konuşur ben dinlemem” diye cevap verir. Kıssadan hisse, Türk milletinin durumunu anlatması açısından ele alındığında; emekli, asgari ücretli, memur ve işçisi, subay ve astsubayı, şehit aileleri, dul ve yetimler yoksullukları giderilsin diye hep konuşuyor ancak çözüm getirmesi gereken iktidar hiç ama hiç bu söylemleri dinlemiyor. Devlet baba değil “AKP devleti” olunca vatandaş güven duygusunu kaybetti ancak kendisini bekleme moduna aldı. Tüm bu siyasi yapının oluşmasında geçmişte AP, ANAP ve DYP de siyaset yapanların suçu ve sorumluluğu olduğunu unutmayalım. Bu siyasiler mevcut yapının karşısına dikilerek mücadele eden bizlere destek olmak yerine köstek olmak için (ki isimleri ve ne yapmak istedikleri bizler tarafından bilinen) ellerinden geleni yapıyorlar.
Yani, AKP iktidarının varlığında suçu olan bu siyasiler de konuşulanları asla dinlemiyor, dinleme zahmetine dahi katılmıyorlar. Umarım egolarını bir kenara atıp kurucu Genel Başkan Rifat Serdaroğlu önderliğinde merkezde konumlanan ve aydınlık Türkiye mücadelesinde tüm insanlarımızı kucaklayan DOĞRU PARTİ çatısı altında yer alırlar…
AKP iktidarı ve koşulsuz destekçilerinin dinlemediği talep ve istekler eşit vatandaşlık ilkesi ekseninde hak edilen konuşmalardır. Yoksa İktidarların; vatandaşların dertlerine derman, sevinçlerine ortak olduğu bir yönetim anlayışının hakim olmasını kim istemez ki. Böyle bir yönetime sahip ülkeyi tutmak mümkün olur mu? hayal etmesi dahi oldukça güzel. Mensubu olduğum DOĞRU PARTİ geleneğinde millete öncülük etme, rehber olma özelliği var. Atatürk ilke ve devrimlerinin esaretten kurtardığı ülkemizin geleceğine ayna tutmakta ve milletin refah ve huzurunu sağlamayı hedef alan DOĞRU PARTİ, sağlam irade ve güzel ahlakın hakim olduğu bu yapının hizmetleri de oluşan yaraların tedavisinde kullanılacak merhem olacaktır.
Çünkü, koltuklarını korumak uğruna siyasiler üzerinde uygulanan baskı ve iftiraların yer aldığı oyunlar günümüzde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Millet meydanlarda yeter artık diye haykırıyor, ancak dinlemesi gerekenler bu yakarışları asla dinlemiyor. Hal böyle olunca Mevlana’ya atfedilen “Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok, Nice elbiseler gördüm içinde insan yok.” sözü akıllara geliyor. Bu sözde “ÜZERİNDE ELBİSE OLMAYAN İNSANLAR” ile siyasi görüşü ne olursa olsun insani vasıflara sahip namuslu, haysiyetli, dürüst ve vatansever insanlar kastedilirken “İÇİNDE İNSAN OLMAYAN ELBİSE” ile de gücünü para ve makamından alan ama insani vasıflar ve liyakat yoksunu insanlar kastediliyor tabi. Günümüz siyasi aktörleri ve onları ayakta tutan yalaka iş dünyası ile “karanlık aydınlar” güruhu bu sözü doğrulayan örnekler değil mi? Ancak ne yazık ki, toplumun büyük bir kesiminde, iktidarların değerini genellikle elde etmeye çalıştıkları para ve yandaşlık ile kazanılan lüks ve şatafatlı bir yaşamı ölçme eğilimi vardır. Tıpkı günümüz iktidarının itibarını korumada bunları parametre kabul ettiği gibi. Bakınız;
Bir yanda madenlerimiz yabancılara peşkeş çekiliyor, bebek katili terör örgütü başı cani APO affedilmek isteniyor, teröristler vatansever, vatanseverler terörist muamelesi görüyor, millet sefalet içinde bir yaşam sürdürürken açlıkla mücadele ediyor, gençlerimiz istikbalini yabancı ülkelerde arıyor, yabancı şirketlere garanti verilen bedellerin ödenmesi için milletin sırtına yeni vergiler yükleniyor, emekli ve asgari ücretli vatandaşlar evlatlarının avucuna bakıyor, evine et ve tavuk alamayıp makarnaya talim edenlerin sayısı artıyor, aç yatan çocuklar devletin bir öğün yemeğinden dahi mahrum bırakılıyor, pazarda dahi sebze ve meyvelerin el yakıyor olması vatandaşı pazar atıklarına yönlendiriyor, kiralar almış başını gidiyor, emekli olunca ev sahibi olamamanın ezikliği yaşanıyor,
Emeklilerin ömür süreleri çok uzun deniliyor ve daha neler neler… tüm bunlar kalıcı olsun diye iktidarın koltuğundan aldığı güçle alternatif siyasi aktörler çeşitli oyunlarla siyaset dışına itiliyor…
Değerli okurlar, bildiğiniz ve bizzat yaşadığınız bu olumsuzluklar nedeniyle ortalık toz, duman ve ülkemiz yoğun bir sis bulutu içinde. Elbiseler var ve bu elbiselerin kime ait olduğu biliniyor. ancak elbiselerin içinde adam var mı, yok mu sisten ötürü göremiyoruz.
Fakat emin olunuz ki, bu sisler dağılınca, içinde toplu iğnenin de olduğu görüntü daha net hale gelecek ve iğnenin hangi elbisenin içinde kime ya da kimlere battığı anlaşılacaktır. Gelin birlikte ülkemizi kaplayan bu sisleri birlikte dağıtalım
YORGUN TOKATI…
Değerli okurlar, AKP iktidarının siyasal İslam anlayışının eğitim, sağlık, sosyal, siyasal ve ekonomik alanlar dahil her alanda derin bir yara izi bırakırken milletin sessizliği iktidara itaat etmekten mi? yoksa korkusundan mı? ve hatta asaletinden mi? inanın anlamak mümkün değil. Ancak, toplumun belli bir kesimi Erdoğan ne yaparsa yapsın hep yanında olan ve onun itibardan tasarruf olmaz diye yaptırdığı saraylar ile lüks ve şatafatlı yaşamı ile zenginliğinden gurur duymaya devam etmektedir. İtibarı vatanın ve milletin refah ve huzurunda arayan bizler ise bu ülkenin özgür bir bireyi olmaktan gurur duyarız. Bakın ne diyor Küba Devrimi’nin önemli bir figürü olarak popüler kültürde bir karşı kültürel isyan simgesi ve küresel bir sembol olan Arjantinli diplomat Guevara (1928-1967) “Yalnızca köleler, efendisinin sarayı ve servetiyle gurur duyar”. Özgür, hür, bağımsız, serbest, istiklal ve efendi olmak varken. Birileri köleliği özgürlüğüne tercih ediyorsa yani, hesap sorup ödeşmek istemiyorsa varsın köleliğe devam etsin ne diyelim.
Hoca bir gün şehre un satmaya gider. Akşama doğru işini bitirince hem günün yorgunluğunu atmak hem de una bulanmış kıyafetlerini temizlemek için hamamın yolunu tutar. İçeriye girince hamam çalışanlarının kendisi ile ilgilenmemesine çok canı sıkılırsa da bunu pek belli etmez. Güzelce yıkanır, üstünü başını temizler, sonra da ücretini öder ve çalışanlara fazlasıyla bahşiş bırakarak hamamdan çıkar, ama bu yapılanı unutmaz… Aradan birkaç gün geçer.
Hoca temiz kıyafetleri içerisinde hamamın yolunu tutar. Kafasında da hamam çalışanlarından geçen gelişindeki ilgisizliğin hesabını sormak vardır. Hocanın güzel kıyafetleri karşısında hamam çalışanları ona hizmet etmek için adeta yarışırlar. Görevliye ücreti ödeyen Hoca, fazla bahşiş yerine çok az bir bahşiş bırakır. Bahşişi gören çalışanlar kendi aralarında “Adama bak, kendisine ne güzel hizmet ettik… Hizmetimizin karşılığı bu mu? Bu ne biçim bahşiş?” diye sitemde bulununca Hoca, “Yahu, bu sitem niye, geçen hafta üstüm başım un içinde geldiğimde bol bahşiş vermeme rağmen yüzüme bile bakmadınız, bugün ise kıyafetime bakarak iyi hizmet ettiniz. İlkinde ben size bol bahşiş verdim, şimdi ise az bahşiş vererek ödeşmiş olduk” der. Kıssadan hisse milletimiz tıpkı hoca gibi günü geldiğinde günümüz iktidarı ile elbette ödeşecek.
Değerli okurlar, insanlarımız; AKP iktidarının uygulamaları nedeniyle çok yoruldu, iktidarın hor görmesinden bıktı, çok konuşan ama yeteneksiz bu yönetimin uygulamalarına ayak uyduramadığı için yorgun düştü, gençler gelecekten bekledikleri umut yoksunluğundan yoruldu, iktidarın yalan ve iftiralarından yoruldu, toplumun her bir ferdi yaşam mücadelesinde acı çekmekten ve hayal kırıklığı yaşamaktan yoruldu, siyasi görüşü farklı her meslekten insanımıza düşman muamelesi yapan AKP ve koşulsuz destekçilerinden bıktı. Ama bu yorgunluk ve bıkkınlık vatandaşın mücadelesinden vazgeçtiği anlamına gelmiyor tabi… vatandaş bu yapılanları unutmamakta ve elbette ödeşme zamanını bekliyor. Görünen o ki milletimiz, ödeşme adına kendilerini yoran bu iktidara vereceği cevap; “YORGUN TOKATI” olacaktır.
SÖZDE İTİBAR…
Değerli okurlar, AKP ekonomi politikaları sonucu toplumun her bir ferdinin mali sıkıntıları can yakmaya devam ediyor. Ben ekonomist değilim ancak 2026 bütçesi verilerini analiz etmeye çalışacağım. Bütçenin büyüklüğü 18.9 Trilyon TL, gelirlerin toplamı ise 16.2 Trilyon TL olarak tahmin edilmektedir. Buna göre; bütçe 2.7 trilyon TL açık veriyor. Bu bütçenin en büyük kalemi, 2026 için öngörülen faiz harcamaları olup tutarı 2.7 Trilyon TL. görüldüğü üzere bütçe borçlanmaya mahkum. Yapılan borçlanmanın da ana para ödemesine değil, oluşan faiz ödemeleri için kullanılacağı aşikar.
Bütçe verileri bizlere “itibardan tasarruf olmaz” anlayışının devam ettiğini (Cumhurbaşkanlığı için 21,2 milyar bütçe ayrılmış. Günlüğü 57 milyon liraya geliyor.) vatandaşın cebinden tek kuruş çıkmayacak denilen KÖİ müteahhitlerine verilen hazine garantileri nedeniyle tek kuruş değil ama milyar dolarlar ödendiği / ödeneceği görülüyor. Prof. Dr. Uğur Emek hocamızın çalışmaları toplumun nasıl sömürüldüğünün ispatı olması nedeniyle aynen sizlere aktarıyorum. Sayın Emek’in bütçe verilerini esas aldığı çalışmaya göre;

Tablodan da görüleceği üzere KÖİ projeleri için 2026-2028 arasında 821 milyar TL ödenek ayrılmış görünüyor. Yani, 3 yılda toplam ödemenin 1 trilyona ulaşacağını söylemek yanlış olmaz. Bu vahim tablonun yaratıcısı cebimizden tek kuruş çıkmayacak yalanını söyleyen AKP yönetimi ve koşulsuz destekçileridir.
Yol ve köprülerin gerçekleşmeyen geçiş garantileri için 2026 bütçesinden.(“Hane Halkına Yapılan Transferler” kalemi) müteahhitlere 101.3 milyar, 2027 için 125 ve 2028 yılı için 150 milyar TL kaynak öngörülüyor. Geçiş garantileri nedeniyle kamunun kasasından son 6,5 yılda 229 milyar TL harcandı. Yani; AKP iktidarı, vatandaşın parası ve geleceğini garanti ödemeler için ipotek etti.
Sonuç olarak; 2026-2028 bütçe verileri bırakın ana borcu ödemeyi, borcun faizini borçlanarak ödemeyi göstermekte ve bu bütçe “SÖZDE İTİBARIN” korunması amaçlı bir bütçe olarak iktidar ve koşulsuz destekçilerine “İTİBARINIZ BATTI” demiyor mu? yorum sizlerin…