DOLAR 40,2657 0.13%
EURO 46,7783 0.15%
ALTIN 4.305,020,19
BITCOIN 4734983-2.04416%
Elazığ
31°

PARÇALI AZ BULUTLU

SABAHA KALAN SÜRE

Cezmi Orkun

Cezmi Orkun

13 Temmuz 2025 Pazar

Cezmi Orkun yazdı… İnsanca yaşam

Cezmi Orkun yazdı… İnsanca yaşam
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İNSANCA YAŞAM…
Değerli okurlar, bizler yıllardır ülkemiz insanlarının sorunlarını ve çözümünü anlatmamıza rağmen maalesef sorumlulukları olmayan sorumluluktan yoksun yöneticilerin bir kulağından girip diğerinden çıkıyor. İnsanlarımız ise kim olduğu, yaşamlarındaki engellerin neden kaldırılmadığı gibi cevapsız sorular ekseninde iktidar yönetiminin verdiği imkanlarla yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Tabi buna yaşam denirse! Yaşamları boyunca da vatandaşı oldukları ülkemizde, inancını yaşamak ve ahlaklı olmak gibi meziyetlerini korumak ve çevresinde itibar sahibi olmanın uğraşını veriyor.
Günümüz İktidarı ve muhalefeti başta olmak üzere TBMM’de yer alan siyasi yapılar ise varlıklarını sürdürmek, koltuklarını korumak için insanlarımızın dini ve milli hassasiyetlerini siyasi çıkarlarına alet ederken her alanda ayrımcılığı körükleyerek insan olmanın gereği, yaşamlarımıza anlam kazandıran ve kolaylaştıran adımları atmıyorlar.
Böyle olunca insanlarımız karşı karşıya kaldıkları insanlık dışı uygulamalar sonucu var olan; sevgi, insanlık, ilke ve değerler, adalet duygusu, hak ve hukuk ile vicdan kaybolmakta, kendilerini bağlı hissettikleri etnisite, siyasi düşünce etkisi altında kalıyorlar.
Ülkemiz insanlarının büyük bir kesiminde güvenin yerini güvensizlik, sevginin yerini nefret, liyakatin yerini sadakat, dürüstlüğün yerini sahtekarlık, dayanışmanın yerini rekabet, üretimin yerini tüketim almış ve bencillik had safhaya ulaşmış olmasının en önemli sebebi kutuplaşmış insan sayısının çoğunlukta olduğu çıkarcı toplum yapısının oluşmasıdır.
Oysa; barış eksenli bir toplumda yetişen insan, çözüm odaklı yapısıyla toplumsal gelişmenin de anahtarı olacaktır. Umut ve sevgi dolu, kendine güvenli, beraberlik ve eşitlik duygusuna hakim, şefkatli, adil, yaşamdan zevk alan, mutlu ve onurlu insan olmak amacıyla kötülükten uzak duran ve diğer canlıların yararına olan işleri yapan bireylerin sayısı elbette artacaktır.
Yani; yalandan, fesattan, zararlı alışkanlıklardan, insanların kuyusunu kazmaktan, insanlarla kavga edip onları kırmaktan uzak tutulan her bir bireyin güzel, mutlu, huzurlu ve iyilik dolu bir ömür geçirme arzusu gerçekleşecektir. Erdem bir fazilet ise, iyi insan olmanın büyük bir erdem olduğu unutulmamalıdır.
Canlı yaşamındaki tek gerçeğin ölüm olduğu hepinizin malumudur. İnsanlar öldüklerinde bıraktıkları sadece iyi veya kötü olan yaptıklarıdır. Bu nedenle insan olmanın gereğini yerine getirenler için rahmet, kötülükler yapanlara ise lanet edenler olacaktır. İyi insanların öldükten sonra adının yaşaması, kötülüklerin kaynağı insanların ise unutulduğu asla unutulmamalıdır.
Ne yazık ki ülkemizin bu gününe baktığımızda insanlıktan nasibini almamış vicdan yoksunu yöneticilerin uygulamalarının vatandaşın iyiliği için olmadığını görebiliyoruz. Mevcut kaos ve karmaşa ortamı, cinayetler, taciz ve tecavüz, adam kayırma, ayrımcılık, ekonomik açmazlar, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar bunun en büyük göstergesi. Zarar görenler ise ne yazık ki, masum insanlarımız oluyor.
Değerli okurlar, milletimizin istediği tek şey Anayasa ve yasalara uyulan, Atatürk ilke ve devrimleri ışığıyla aydınlanmış rahat ve huzurlu bir toplum içerisinde kimseyle kavga etmeden, kimseyi incitmeden barış içerisinde özgürce yaşamaktır. Yani, İnsanca yaşamaktır. Küçük bir azınlığın rahat ve huzuru için toplumun her bir ferdinin sömürülmesi insanlık ve vicdan sahibi yönetimlerin yapacağı bir iş değildir.

 

Günümüz iktidarı ve koşulsuz destekçileri, ne yazık ki merkezine milletimizi değil sadece “SARAY VE EŞRAFINI” alıp, milletimizi yok sayarak yoksulluğa ve açlığa mahkum etmiştir. DOĞRU PARTİ temsilcilerinin söz sahibi olacağı bir yönetim, merkezine “İNSANLARIMIZI” alarak “İNSANCA YAŞAMIN” öncüsü olacaktır. “SARAY ve EŞRAFI” ise yaptıklarının hesabını yargı önünde aziz milletimize vereceklerdir.

Devamını Oku

Cezmi Orkun yazdı… Kimin umurunda?

Cezmi Orkun yazdı… Kimin umurunda?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

KİMİN UMURUNDA!

Değerli okurlar, Yüce yaradan’ın “Ben insanın ahlaklısını severim” emri gereği de olsa ticarette, siyasette, kişisel ilişkilerde hülasa her alanda ön planda olan ahlaklı olma prensibi ne yazık ki AKP iktidarları döneminde ciddi bir erozyona uğradı. Özellikle 23 yıllık AKP iktidarlarında genel bir ahlaki çöküntü var. İçinde hırsızlık, yolsuzluk, yalan söylemek ve rüşvet olan olaylar ahlaki çöküşü ve beraberinde toplumda çürümeyi getirdi. Nasıl mı? adam kayırmak, sözünü tutmamak, anayasaya-yasalara ve kurallara uymamak, başkalarının hakkını gözetmemek, devletin malına çökmek ve hak yemek gibi ahlak dışı davranışları aleni olarak sergileyen mevcut yönetim, bu durumu dinimizi istismar ederek kapatma çabaları ile de milleti aldatmaya devam ediyor. Özetle, vicdan ve aklın bir arada çalışmayı bıraktığı günümüzde ahlaki çöküş elbette kaçınılmaz bir sonuçtur.
Toplumun büyük bir kesimi “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı ekseninde sorumsuz, vicdansız, dikkatsiz, bilinçsiz, umursamaz, hoyrat bir yığına dönüşmüş durumda. Bunda AKP iktidarlarının “Bizden-onlardan” ayrımı yaparak, adam kayırarak, torpille, rüşvetle, yalanla iş gören bir kitle oluşturması sonucu analiz edilirse; ahlak yok ise bir kimsenin zenginleşmesi, ancak diğerinin ezilmesiyle mümkündür. Ezen için ilke, ar ve haya, liyakat, vicdan, görgü, nezaket ve hatta onur önemsizdir. Tüm bunlar olurken kendimizi “yüce, erişilmez, kahraman, benzersiz, temiz, haklı…” gördüğümüz sürece temiz ve ahlaklı bir toplumun mutlu birer bireyi olmak mümkün olmayacaktır.
Ahlak kurallarını ihlal eden herkes, topluma yük oluyor demektir. Beleşçi, parazit, haksız, suçlu, hasta demektir. Trafik sıkışıklığı, bilinç yoksunluğu, bilimsellik dışı hurafe bilgiler de ahlaksızlığın bir sonucudur. Gelir paylaşımındaki adaletsizlik, eğitimdeki yozlaşma, dinin istismar ile baskılanması, hak-hukuk ve adaletin iflası, bağımlı ve bağlantılı medya… bütün bu rezaletlerde ahlaksızlığın payı var. İşte bu nedenle, Partilerde, liderlerde, kadrolarda ahlaki hassasiyet aranırken; vatandaşları yasallığın dışına itip onları suça, yanlışa, sahteliğe teşvik eden değil, doğru olmasıyla örnek alınacak bir siyasi yapı çatısında milleti DOĞRU olmaya davet edenler arasında yer almalıdır.
Aksi durumda günümüzde yaşandığı gibi toplum kanunsuzluğa, yanlışa, kötülüğe bulaşmaktan kaçınamayacağı için çürüme hızlanırken, devletin çürümesi ve ortadan kalkması ile sonuçlanır. Bir zamanlar Türkiye’de var olduğuna inandığımız ahlaki değerler ki, İşte size yaşanan bir olayı hatırlatmanın tam zamanı, 1939 Erzincan depreminde sağlam kalan birkaç yapıdan biri de Erzincan cezaevidir. “Mahkumlar idareden depremzedelere yardım etmek istediklerini iletir. Savcı İzzet Çakal bu talep karşısında mahkumları; 1 gün sonra eksiksiz dönmeleri şartıyla serbest bırakır. Mahkumlar söz verdikleri gibi depremzedelere yardım eder ve 1 gün sonra geri dönmüşlerdir.” Tek bir mahkum dahi firar etmemiştir. (1940 yılında özel bir kanunla bu mahkumların tamamı affedilir.) İşte size temiz AHLAK…
Peki ahlaki çöküş neden derseniz, AKP iktidarlarının; Eğitim sitemi ile oynayarak gelecek nesilleri bozması, tek adam yönetiminin korkuyu artırıp yalana başvurması, çeşitli nedenlerle aile bağlarını zayıflatması, gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi vicdan ve bilim dışı uygulamalardır.
Oysa; Ahlak, toplumsal hayatın temel direğidir. Bir toplumda ahlak zarar görürse o toplum çöküntüye uğrar. Ahlak sağlam olmazsa toplumsal hayat düzene girmez. Ahlakı yitiren toplumlarda yönetimler belli bir kesimi, kendi milletini ezerek koruyup kollar, adalete güven azalır ve güçlü olanın hakkından bahsedilir. Böylelikle millete zulüm artar, millet hukuk yerine kuvvete başvurması ile toplum ayrışır ve dağılmaya yüz tutar. Yani, ülkede bugün olduğu gibi kaos ve karmaşa hakim olur.
Dün düşman gördüklerini bugün dost, dost gördüklerini bugün düşman olarak görenlerin yarın neyi nasıl göreceklerini bilmek mümkün mü? Ahlaklı olmak bu anlayışın neresinde? Günümüz siyasileri iktidarı ve muhalefet partileri tam da böyle bir ahlak dışı anlayış sergilemiyorlar mı? Erdoğan’ın Bahçeli’ye ve Bahçeli’nin Erdoğan’a geçmişte söyledikleri ile günümüzdeki davranışlarına baktığınızda sizler ne görmektesiniz acaba… tek bir örnekle bu konuyu açıklamaya çalışayım. 2014 yılında Bahçeli’nin Erdoğan için;
Teröristlere kucak açandan,
Sosyal medyayı engelleyen, Youtube’u kapatan, kişisel hak ve hürriyetleri budayandan,
Villalara balya balya dolarları yığandan, elindeki paraları sıfırlarken haysiyet ve inandırıcılığını da sıfırlayandan
Cumhurbaşkanı olmaz derken, günümüzde aynı kişinin Cumhurbaşkanlığında kalması için mücadelede sınır tanımayan yine Bahçeli değil mi? bu davranış ahlaki bir sorun değil mi?
Ana muhalefet başta olmak üzere TBMM’de grubu bulunan muhalif partiler dün karşıt gibi gözükürken aslında iktidar lehindeki davranışları (ekmek için Ekmelettin, Türkiye’ye güvence Muharrem ince, altılı masa senaryosu ile Kemal Kılıçdaroğlu) hangi ahlak anlayışı ile izah edebiliriz. Bitti mi? elbette bitmedi… AKP iktidarı ve koşulsuz destekçileri ülkemiz ve vatandaşlarımıza kıyameti yaşatırken, ana muhalefet CHP koltuk kavgası ekseninde kıyameti yaşıyor. ÜLKEMİZ Mİ? KİMİN UMURUNDA…
“Millet yoksullaşmış, yolsuzluk legal hale gelmiş, muhalif sesler yasaklarla susturulmuş, eften püften sebeplerle siyasetçi, gazeteci, akademisyen, öğrenci cezaevinde yatmışken araç-yolcu ve hasta geçiş garantili yandaş işletmeciler vatandaşların ödemek zorunda bıraktıkları paralar üzerinde yatmış, emekçi ve emekliler açlıkla mücadele ederken çalıştıkları ek işlerde hayatlarını kaybetmiş, enflasyon, faiz ve işsiz sayısının artışında dünya şampiyonu olmuş, ev ve araba sahibi olmak hayal olmuş, emekli ve emekçi artan kiralar karşısında çaresiz kalmış, emekli yılı dendi emekli vatandaşlar, aile yılı dendi aileler yok edilmiş, ülkemiz Avrupa’nın göçmen merkezi olmuş, Türkiye uyuşturucu ve kaçakçı baronların üssü haline getirilmiş, altın kaçakçısı vekiller görmezden gelinmiş, kamu kaynakları yağmalanmış, geleceğin enerji kaynakları yabancılara peşkeş çekilmiş, imar oyunlarıyla değerli arazilerin kamudan alınıp yandaş firmalara ulufe olarak dağıtılmış, eğitimde “Cenaze nasıl yıkanır” gibi saçmalıklar yapılmış, hülasa tıpkı asırlık zeytin ağaçları gibi her bir nesnenin güvencesi ortadan kaldırılmış”

Devamını Oku

Cezmi Orkun yazdı…Kaos ve Karmaşa Besliyor..

Cezmi Orkun yazdı…Kaos ve Karmaşa Besliyor..
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kaos ve Karmaşa BESLİYOR

Değerli okurlar, kaos ve karmaşadan beslenen bir iktidarla karşı karşıyayız ki hem ülkemizin yeraltı ve yer üstü zenginlikleri, hem de bulunduğumuz coğrafyanın jeostratejik önemi emperyal güçlerin, doymak bilmeyen iştahını, ta ki enerji ve su kaynaklarının denetim ve kontrolünü elde etme hedeflerine ulaşıncaya kadar kabartmaya devam edecektir. Sosyal, siyasal ve ekonomik uğraşları tüm olayların birbirine girmesi ve var olması gereken bütünlüğün bozulmasının oluşturduğu kaos ve karmaşadan beslenen bu güçleri tasarlanan hedefe ulaşmada önemli bir parametredir. Sonuçta, çoğu zaman kaynağı belli olduğu halde bakar kör olmanın yarattığı olaylar bir karmaşa yumağına dönüşür ve muhatapları bu yumağı çözmekle uğraşırken yönetimlerin yetenek ve basiret yoksunluğu sonucu ortalık yakılıp yıkılır. Böylece ülkede dengelerin bozulması, olayların ne tür sonuçların doğuracağının bilinememesi toplumsal çöküşü hızlandırır.
Hak, hukuk ve özgürlük rafa kaldırılınca hayati değeri olan her noktada, her alanda kaos ve karmaşanın hakim olduğu ortamlar bireyleri etkilemekte ve bundan beslenen iktidara geçici de olsa bir destek oluşturur. Bu ortamı daha da belirgin hale getirmek için iktidar dini ve milli hassasiyetler üzerinden ayrıştırıcı politikaları devreye sokarak ülkenin temeline kibrit suyu dökerken millete özgürlükten bahsederler. Yaşanan olaylara bakıldığında iktidara; fikirlere ve inançlara dayalı hayat tarzına saygı nerede kaldı? diye sormak gerekir.
Değerli okurlar, ülkemiz ve insanının bekasını ilgilendiren birçok konuda ne yazık ki ABD oluru alınmadan bir adım dahi atamayan bu yönetim sayesinde; ABD’nin üstünlük kazandığı, emperyal güçler ve yerli iş birlikçilerinin refah seviyesinin arttığı, milletin açlığa mahkum edildiği günümüz ortamında iktidar ve ana muhalefet dahil tüm siyasi figürlerin aynı havuzdan su içmeleri sonucu, içeride ve dışarıda önemli güçler arasında olması gereken iş birliği sürecinin yerini alan barışın olmadığı bir süreç yaşanıyor. Ortadoğu, şu anda siyasi ve dini bağların, ulusal sınırlar içinde ve ötesinde uzun ve kanlı çatışmaları körüklemekle bu güçlerin ekmeğine yağ sürmektedir.
Orta doğuda barış; bir türlü çözüme kavuşturulamamış toprak iddiaları, artan milliyetçilik, çatışmaları önleyecek ya da hafifletebilecek kuvvetten yoksun ikili veya bölgesel diplomatik düzenlemelerin yetersizliği nedeniyle bir türlü sağlanamıyor. Çünkü, ne yapılması gerektiğine dair fikir birliğinin olmaması ve harekete geçecek iradenin gösterilmemesi durumu daha da güçleştiriyor. Ortadoğu, devlet ile toplum arasında sınırlar ya da dinin bunlar içindeki rolü konusunda aşırı hoşgörüsüzlükten ve uzlaşma eksikliğinden mustarip. Öte yandan, bölge ülkeleri ve yakın komşuları, aşırıcılığın yükselişini önlemek veya bu tür akımlarla ortaya çıktıkları anda ve noktada mücadele etmek adına pek az gayret gösteriyor.
Hukuk yerine kişisel eğilimlerin baskın gelmesi, demokrasinin temel ilkesi olan liyakat yerine, yandaşlık ve/ya kayırmacılığın yaygın bir uygulamaya dönüşmesi bu karmaşanın temel nedenleridir. Bütün yetkilerin tek adama verildiği bu ucube sistemde; iktidarın koltuğunu koruması adına nasıl ve ne pahasına olursa olsun her yol mubah görülüyor. Bu kalıcılığı engelleyen anayasanın ilgili maddesinin değiştirilmesi dışında Anayasa’nın geri kalan kısmı iktidar ve destekçilerinin umurunda değil. Siyasi arenada her kafadan farklı bir ses çıkması da bundan. AKP’nin derdi yeni Anayasa filan değil; amacı, bunu gündemde tutarak toplum mühendisliğine ivme kazandırmak. AK Parti iktidarları, ülkemize olan güveni içeride yerle yeksan ederken, dışarıda da güvenilir bir ülke olmaktan çıkarmak için elden geleni yaptı.

Devlet yönetiminde, günümüzde olduğu gibi, “görev, yetki ve sorumluluk” zinciri bir kez kırılınca, iş kaos ve karmaşa haline dönüşüyor. Günümüz iktidarının sebep olduğu bu kaotik ortamda, bir yandan Türkiye Cumhuriyeti çökertilirken; öte yandan federatif bir yapının oluşturulması çalışmalarına hız veriliyor.
Ülkemizi din, mezhep ve milli duygularla bölemeyen emperyal güçler bu coğrafyadaki diğer ülkelerde(Irak, Suriye ve İran) uyguladığı etnik kökenler üzerinden ayrıştırmaya ve oluşacak kaos ve karmaşadan beslenerek hedeflerine ulaşmanın peşindeler. Ana muhalefet CHP ne yapıyor derseniz, kendi içindeki karmaşa yumağı ile boğuşmaktan ülkemiz bekası için uğraşacak zamanı yok. Ancak bilinsin ki, kim ne yaparsa yapsın, bu çabaların boş ve beyhude olduğu, geçmişte olduğu gibi bugünde milletimiz engin sağ duyusu ile bu musibetleri bertaraf edecek iradeye sahiptir. Sonuç; hevesleri kursaklarında kalacaktır.

Devamını Oku

CEZMİ ORKUN YAZDI…YALAN, İKTİDARIN SIĞINAĞI…

CEZMİ ORKUN YAZDI…YALAN, İKTİDARIN SIĞINAĞI…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

YALAN, İKTİDARIN SIĞINAĞI…
Değerli okurlar, toplumun büyük bir çoğunluğu siyasete ve siyasetçilere güvenmemesinin temelinde kendilerine söylenen ve sürekli tekrarlanan yalanlardır. Öyle ki, yalanı ortaya atan siyasetçi kendisinin de söylediği yalanlara inanır olduğu bir siyasi atmosferden bahsediyorum. Gelin şimdi 23 yıldır iktidarlarını sürdürmek adına AKP ve MHP yönetimi başta olmak üzere iktidarın koşulsuz destekçilerinin dayanağı olan ve ağızlarında yuva yapan yalanlarının bir kısmına bakalım;
Erdoğan; Önce “ben Gürcü’yüm dedi, sonrasında benim için Gürcü diyenler bile oldu” diyerek aslında söylediğini inkar etti. “Üçüncü köprü cinayettir” diyen kendisi, “Cumhuriyet mitinglerini yapanlar üçüncü köprüye karşı olanlardır” diyerek çark eden yine kendisi. “Ne Kürt sorunu kardeşim kimse bize yutturmasın yok böyle bir sorun” diyen kendisi, sonrasında “sözde Kürt milletinin siyasi temsilcisi DEM ile bu sorunu birlikte çözelim flörtleşmesine giren” yine kendisi.
BOP projesinin eş başkanıyım dedi mi? dedi, sonrasında “BOP için ABD projesidir diyorlar, ispat etmezlerse namussuzdurlar bunlar” dedi. “Bana milliyetçi diyenler varsa evet ben milliyetçiyim” diyen kendisi, sonrasında “ne milliyetçisi ben her türlü milliyetçiliği ayaklarım altına aldım” diyen yine kendisi. Tekirdağ’da “bizde öyle CHP’nin yaptığı gibi oy yoksa hizmet yok tehdidi olmaz” diyen kendisi, Deprem sonrası Hatay’a gitti “oy vermezseniz hizmet gelmez” diyen yine kendisi. Ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz diyen kendisi, sakın bu laflara inanmayın kriz falan yok diyen yine kendisi.
Hedefimiz “AB’ne tam üyelikti hamdolsun başardık diyen kendisi, külahımıza anlatsınlar, AB’nin sonu geldi” diyen yine kendisi. TBMM kürsüsünde yaptığı konuşmada “benim milletimin dili tekdir. O resmi dil Türkçedir” diyen kendisi, sonrasında “ben ne tek dil nede tek din dedim öyle bir ifadem asla yok bunlar yalan makinesi” diyen yine kendisi. FETÖ’nün terör örgütü başına “yeter artık gel ülkeye bitsin artık bu hasret” diyen kendisi, aynı kişi için “niye gelmiyorsun sümüklü haşhaşi” diye yuhalatan yine kendisi. Savcı Zekeriya Öz için “temiz eller savcısı, ben Ergenekon davasının savcısıyım” diyen kendisi, “bakın kaçtı” diye yuhalatan yine kendisi.
Erdoğan, 28.Nisan.2018 günü İzmir mitinginde, “Bundan 15 yıl önce İzmir’in doğru dürüst havalimanı var mıydı, biz geldik, Adnan Menderes Havalimanı’nı yaptık” dedi. Oysa, İzmir Adnan Menderes Havalimanı 1987 yılında Turgut Özal tarafından açıldı. 1.Haziran.2018 günü Adıyaman mitinginde Erdoğan, “Adıyaman’da havalimanı var mıydı, biz yaptık biz” ifadesini kullandı. Oysa Adıyaman Havalimanı, 1998 yılında hizmete girmişti.
2.Aralık.2016 günü Ankara’da Otonominin açılışında Erdoğan, “Ankara’da 14 sene önce havalimanı var mıydı?” dedi. Ancak başkentteki Esenboğa Havalimanı 1955 yılında yapıldı. Muş’taki mitingde “15 yıl önce Muş’ta havaalanı yapılacak deseler kim inanırdı? Biz yaptık” dedi. Oysa, Muş Havalimanı 1992 yılında sivil kullanıma açıldı, 2000 yılında terminal binası yapıldı, bu binanın açılışını da dönemin Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli yaptı.
Isparta mitingde konuşan Erdoğan, “Üniversiteyi Isparta’ya kim yaptı, üniversiteyi Isparta’ya kim getirdi, biz getirdik biz” dedi. Oysa, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi 1992 yılında kuruldu.
Erdoğan diğer bazı konuşmalarında da AKP iktidarından önce Ambulans, MR cihazı, buzdolabı ve fırın da olmadığını savunup şunları söylemişti: “Biz iktidara geldiğimiz zaman paletli ambulansı bırakın, normal ambulans bile yoktu. Biz gelmeden önce tomografi mi vardı, MR mı vardı, 15 sene önce evlerde fırın mı vardı? Biz gelmeden önce, Türkiye’de 15 sene önce, acaba evlerde buzdolabı mı vardı, bizden önce cenaze yıkayacak imam yoktu, apartmanların bodrum katlarında namaz kılıyorduk, cami yoktu.”
MHP lideri Bahçeli’nin son tutumu bence yeterli. Nedir o; “PKK terör örgütüdür, Bebek katili Öcalan asılsın” diye ip atan kendisi, “Öcalan gelsin TBMM’de konuşsun, UMUT hakkından yararlansın, kurucu önder Öcalan” diyen yine kendisi. “Erdoğan Cumhurbaşkanı olamaz” diyen kendisi, “adayımız Erdoğan’dır” diyen yine kendisi.
Fıkra bu ya; Günün birinde Nasrettin Hoca, camide bir vaaz veriyordu. Cemaatten bazılarının esnediğini ve bazılarının da uyukladığını fark edince şöyle konuşmaya başladı:
Bir sabah, Akşehir’den dışarı çıkmıştım. Çayın kenarında dört ayaklı ördekler su içiyorlardı… Dört ayaklı ördek sözünü işiten cemaat, gözlerini açarak Nasrettin Hoca’yı dikkatle dinlemeye başladı. Bunun üzerine Nasrettin Hoca:
Yahu!… Siz nasıl adamlarsınız. Deminden beri size gerçekleri vaaz ediyorum, uyukluyorsunuz ama, kuyruklu bir yalan uydurunca hepinizin gözleri açıldı.
Değerli okurlar, işte bu durum ülkemiz insanının yalanlara ve magazinsel olaylara karşı olan ilgisinin, gerçekler karşısında olmadığının özeti…! Yani; AKP ve koşulsuz destekçilerinin ağızlarında yuva yapan yalanlar için millet olarak; “Yalan söylediklerini biliyoruz, Yalan söylediklerini biliyorlar, Yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar, Yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz.” Ama, yalan söylemeye devam ediyorlar..! Özetle, İktidar için söz konusu koltuk olunca sığındıkları limandır Yalan…

Devamını Oku

CEZMİ ORKUN YAZDI….YENİ TEKNOLOJİC CEVHERİ(NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ)

CEZMİ ORKUN YAZDI….YENİ TEKNOLOJİC CEVHERİ(NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

YENİ TEKNOLOJİ CEVHERİ(NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ)
Değerli okurlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, geçen yıl temmuz ayı başında Kazakistan’da Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile bir araya gelmiş ve bir dizi yüksek teknoloji uygulamasında kullanılan metallerin geliştirilmesi konusunda Çin ile işbirliği kararı almıştı. Dünyanın tek alanda bulunan en büyük ikinci NTE(Nadir Toprak Elementleri) rezervine sahip olan Türkiye, bu alanda ciddi bir teknoloji birikimi bulunan Çin ile Türkiye arasında yapılan anlaşma (“Doğal Kaynaklar ve Madencı̇lı̇k Alanlarında İşbı̇rlı̇ğı̇ne İlı̇şkı̇n Mutabakat Zaptı”), Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar ile Çinli mevkidaşı Wang Guanghua tarafından 16.10.2024 günü imzalandı. Anlaşmanın imzalanmasını takiben Bakan Bayraktar, “Madenciliğin her alanında iş birliğimizi ilerletmeyi, özellikle kritik mineraller konusunda Türkiye’de birlikte çalışmayı hedefliyoruz.” Diye açıkladı. Ancak anlaşmanın neleri kapsadığı malesef bilinmiyor…!
EK listede açıklanan NTE; birçok yüksek teknolojili cihazın önemli bir bileşeni olup, özellikle cep telefonları, sabit diskler, monitörler, lazerler, radar ve sonar sistemleri, fiber optikten uydu haberleşmesine, akıllı füzelerden yakıt hücrelerine kadar elektrikli ve hibrit otomobiller de dahil olmak üzere 200’den fazla üründe kullanılıyor. Diğer yandan bu elementler savunma sanayinde de önemli bir yer tutuyor. Önemi ki, NTE işlemeden satıldığında 1 birim kazanıyorsanız bunu işleyerek ara ürün haline getirdiğinizde 10 kat, uç ürün haline getirdiğiniz takdirde ise 100 kat daha değerli hale getirilmesindedir.
Türkiye, Eskişehir yakınlarındaki Beylikova’da tek bir alanda dünyanın en büyük ikinci nadir toprak mineralleri içeren 694 milyon tonluk rezervin 2022 yılında MTA tarafından keşfedildiği ve hammaddeleri işlemek için bir zenginleştirme tesisi kurmaya hazır olduğunu duyurdu. Çin yayın organı Global Times gazetesi de o dönemde bu bulgunun Çin ve Türkiye’nin işbirliği yapması için bir fırsat yarattığını yazmıştı. Çünkü, dünyada Çin’in 800 milyon tonluk rezervinin ardından ikinci en büyük rezervin Türkiye’de olduğu bildirildi. Ayrıca; birçok alanda kullanılan NTE’nin rafine edilmesinde Çinli üreticiler, Türkiye’nin Gümrük Birliği üyeliğinden yararlanarak, Avrupa’daki pazar paylarını artırmaya çalışıyorlar ki, hali hazırda BYD ve Chery Automobile Co Ltd. ile ülkemizde fabrika yatırımları için müzakereler yürütüyor.
ABD Jeolojik Araştırması’na göre, ABD’ye ithal edilen tüm NTE’nin yüzde 78’i Çin menşeli. İstatistikler Çin’in NTE rezervlerinin küresel rezervlerin yaklaşık yüzde 37’sini oluşturduğunu gösteriyor. Türkiye’deki keşfin öncesinde Vietnam yüzde 18.33, Brezilya yüzde 17.5 ve Rusya yüzde 17.5 küresel rezerve sahip olup dünyanın toplam nadir toprak rafine ürünlerinin yüzde 80’inden fazlasını ise Çin üretiyor.
Günümüz piyasa şartlarında söz konusu cevher yatakları ancak, NTE’lerin kazanılmasına dayanan yöntemlerle işlenebilir. Çünkü, tek tek ayrıldığı vakit çok yüksek katma değerlere sahip elementler (Neodimyum, Praseodimyum, Evropiyum, Samaryum, Disprosyum, Terbiyum, vd.) elde edilebilmekte ve bunlar ileri teknoloji cihazlarında kullanım alanı bulmaktadır. NTE’ler cevherlerinden ayrıldığında hemen her zaman birlikte bulunan ve özellikle nükleer teknolojisinde kullanılan toryum da zorunlu olarak ayrılacak ve depolanacaktır.
NTE, önemine binaen içinde olduğumuz 21. yüzyılda ise Çin’in “nadir elementler” konusundaki etkinliği ve bunları yüksek teknolojide kullanmadaki pozisyonu ABD’nin konumunu tartışılır hale getirmekte olduğundan, Trump’ın ağzından “nadir elementler” kavramı düşmüyor. Türkiye’nin savunma sanayi alanında özellikle yüksek teknolojinin azami ihtiyaç duyduğu “nadir elementler” temini ve kullanımı noktasında Çin-ABD arasındaki “nadir elementler” tartışmasında zaman kaybetmeden pozisyon alması gerekiyor. ABD bu konuda Ukrayna ile yüzde 50 oranına sahip olacak şekilde bir anlaşma yaptı, Danimarka’nın özerk bölgesi olan ve küresel nadir toprak yataklarının yaklaşık yüzde 10 olan kaynaklarına sahip Grönland’ın Çin’in kontrolüne geçmesini önlemek için,
Trump başkanlığa oturur oturmaz, elektrikli araçlardan füze sistemlerine kadar birçok yüksek teknoloji ürününde kullanılan NTE gibi büyük değer taşıyan madenler bakımından zengin bir bölge olan Danimarka’ya bağlı özerk bölge statüsündeki Grönland’i ABD topraklarına katma niyetini açıkça dile getirmişti. Bunun ABD’nin güvenliği için gerekli olduğunu savunan Trump’a Grönland’daki beş büyük siyasi partinin liderlerinin ortak açıklamasıyla, Trump’a güvenmedikleri cevabını verdiler. Çünkü; ABD’ye katılmamak konusunda yapılan ankette halkın yüzde 85’i Trump’a karşı… Danimarka Başbakanı da Grönland’in satışta olmadığını, geleceğinin yerel halkın kararına bağlı olduğunu ifade etti.
Avrupa’nın, NTE ihtiyacının tamamını Çin’den yapıyor olması ABD’nin tepkisine neden olmakta. Çünkü, Böylesine bir bağımlılık hem jeopolitik gerginlikler oluşturuyor hem de ABD ve Avrupa’nın yeni nesil enerji kaynaklarına geçmek için gerekli teknolojileri üretme kabiliyetini sıkıntıya sokmasından endişe ediliyor. Bu nedenle,
Trump’ın sık sık vurgu yaptığı üzere Çinli şirketler de uzun bir süredir Grönland’ın kapısını zorluyor. AB’de bu durumun farkında olduğu için Kasım 2023’te Grönland ile “Stratejik Mineraller” ortaklığı için anlaşma imzaladı. Netice itibariyle Trump, Grönland’ı satın alamasa bile buranın minerallerinde söz sahibi olacak adımları da atmaktan geri kalmayacaktır.
Ayrıca, ABD ile Ukrayna arasındaki maden anlaşmasının temelinde de “nadir elementler” temini hususu var. ABD ilk adım olarak, Ukrayna’nın devlete ait mineral kaynaklarından elde edilen gelirin yüzde 50’sinin ortak bir fona aktarılmasını öngören bir anlaşma yapmış durumdadır. Günümüz iç ve dış ortamdaki kargaşa dikkate alındığında, el altından iktidar ile ABD arasında bu konu görüşülüyor mu? bilemiyoruz…!
Günümüzde NTE rezervlerin büyüklüğü açısından En Büyük NTE Üreten İlk 11 Ülke sırasıyla Çin, ABD, Avustralya, Myanmar, Tayland, Vietnam, Hindistan, Rusya, Madagaskar, Brezilya ve Grönland şeklindedir.
Değerli okurlar, yukarıda önemini açıklamaya çalıştığım ve ülkemizde de mevcut olan NTE konusunda Çin ile yapılan anlaşmadan (ki, koşullar ve içeriğini bilmiyoruz..!) beklentimiz teknoloji transferi şeklinde olmasıdır. Bu konuda AKP iktidarının tüm madenlerimiz için uyguladığı politikalar dikkate alındığında açıkçası çok ümitli değilim. Umarım yanılırım. Aksi durumda ülkemiz enerji kaynaklarında olduğu gibi hammadde olarak elden çıkarılması sağlanacağından ekonomik katkısının olmaması sonucu doğacaktır. DOĞRU PARTİ olarak önerimiz tüm madenlerimizin kamu eliyle çıkarılması ve işletilmesidir. Bizden uyarması…

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.