11 Eylül 2025 Perşembe
FIRAT ÜNİVERSİTESİNDE YAZILIM VE BİLİŞİM ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ KURULDU
Cezmi Orkun yazdı..Milli Cephe
Semih Işıkver'den Elazığspor’a Dev Prim Desteği: “Bizler İnandık, Siz de İnanın!”
Av. Dr. İrfan Sönmez'in kaleminden...Bu din dili dindar üretmez!
Букмекерская Контора «париматч»: Обзор Компании И Ее Особенностей
Mustafa Gümüş Özbay'ın Kaleminden.....
MİLLİ CEPHE…
Değerli okurlar, AKP iktidarı son olaylardan da görüldüğü üzere toplumsal hassasiyetleri kaşımaya devam ediyor. Neden bu yola baş vurduğu sizlerin de bildiği gibi, oluşan kaos ve karmaşa ortamının toplumda yaratacağı korku ikliminin sağanağı seçmenlerin sığınağının yine kendisi olduğu imajını yaratmanın peşinde. Bu anlayışın kimseye bir faydası olmadığı gibi içte ve dışta birilerinin ellerini kanatırcasına alkışlamasına sebep olmaktadır.
Bunu önlemenin bir yoluda, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda demokratik ve laik Cumhuriyetin korunması anlayışındaki tüm muhalif partilerin milli bir cephe oluşturmasıdır.
Çünkü; yargı ve yürütmeyi elinde tutan AKP devleti silahlı güçlerimiz ordu ve polisimize yargı gücünü de ekleyerek demokrasiyi ayaklar altına almakta yasa ve anayasamızı tanımamaktadır. Muhalefetin tümünün tek yürek olması dışında bu yapı ile demokratik mücadelede başarılı olmak mümkün değildir.
Tüm bu olaylar tarihimize kara bir leke olarak yer alacak olması oldukça üzücü bir durum. Demokrasilerde seçimle gelen, seçimle gider anlayışı AKP iktidarının güç zehirlenmesine kurban edilmektedir. Seçilmişlerin yerine yargı üzerinden atanmışlara görev verilmesi demokratik usullere aykırı bir durum ise ki öyledir, o zaman ülkemizde demokrasi askıya alınmış demektir.
Tüm bu olaylar toplumun dikkatini çekiyor ve gerçek gündemin askıya alınması ile sonuçlanıyor. AKP iktidarı ise hep söylediğimiz gibi bu tür kaos ve karmaşa ortamında ülkemiz ve vatandaşlarımızın aleyhinde olan adımları atmaktadır.
Toplum açlıkla mücadele ederken siyasilerin tamamı CHP İstanbul il başkanının görevden alınmasını, yerine taraflı yargı tarafından atanan kişinin il binasına gidip, gitmeyeceğini izlerken bu durum yasal değil diye haykırıyorlar. Yasa yok ki neyin yasal olup olmadığını tartışmalarını anlamak mümkün değil. İşte tam sırası diyen AKP iktidarı ise Başkanlığını Erdoğan’ın yürüttüğü TVF(Türkiye Varlık Fonu) uhdesinde yer alan değerlerimizi elden çıkarmaya başlayacağı haberleriyle karşılaşıyoruz. Şaşırdık mı? elbette hayır…
Değerli okurlar, yıllardır DOĞRU PARTİ temsilcileri olarak, stratejik öneme haiz zengin yataklara sahip olduğumuz yasalar gereği üçüncü şahıslara devredilmesi yasak olan BOR, TORYUM ve NTE(Nadir Toprak Elementleri) gibi geleceğin enerji kaynaklarının, devletin denetim ve kontrolünde olması ısrarımızı belirtirken, AKP iktidarının bu değerli madenlerin üçüncü şahıslar eliyle işletilmesinin yasal yollarını oluşturmanın peşindedir.
Bu konuda insanlarımızı, STK temsilcilerini ve tüm TBMM mensuplarına; Ülkemiz geleceğinde önemli olduğuna inandığımız tüm madenlerimizin çıkarılması ve işletilmesinin, devletimizin denetim ve kontrolünde olması gerektiği noktasında uyarıyoruz. DOĞRU PARTİ olarak bu konu bizlerin olmazsa olmazımız olup kırmızı çizgilerimizden birisidir.
AKP iktidarınca elden çıkarılan Cumhuriyet değerlerimizin yeniden ülkemize kazandırılması ve mevcut değerlerimizin korunması ekseninde kaymayı önlemenin yoludur MİLLİ CEPHE yapılanması. Aksi durumu düşünmek dahi istemiyorum. Bizden söylemesi…
Değerli okurlar, sizlerin de bildiği üzere, toplumun seçim beklentisi içerisine sokulduğu “Temiz siyaset, temiz Türkiye” hayaline kaptırılan milletimiz bilsin ki, bu muhalefet partileri olduğu müddetçe bu beklentiler yine hayal olarak kalacaktır. Çünkü; “Türkiye’yi Şirket yönetir gibi yöneteceğiz” diyen ve Anayasa ve yasaları dikkate almayan AKP’nin bu siyasi anlayışı ile toplumun “Temiz Türkiye” beklentisi zor gerçekleşir. Kaldı ki, sadece iktidar partisi AKP değil muhalefet partileri CHP, ZAFER, DEM, İYİ Parti ve AKP içerisinde bulunup daha sonra AKP’den ayrılarak parti kuran DEVA ve GELECEK Partisi kadroları içerisinde bulunan birçok kişinin geçmişi de şaibelerle ve akçeli işlerle dolu. DOĞRU PARTİ temsilcileri olarak Siyasi arenada fazilet olarak gördüğümüz “Ahlak” egemen olmadıktan ve toplum olarak kendimizi hesaba çekmedikten sonra gelecek için sadece hayal kurmanın ötesi yoktur. Kurulan hayalin gerçek olması DOĞRU tercihlerle mümkündür ve milletimiz bu sağ duyuya sahiptir. Umudumuz milletimizin kendisidir…
Değerli okurlar, her ne kadar 23 yıldır ülkeyi tek başına yönete(meye)n Ak Parti ilanihaye görevde kalacakmış gibi kendi içerisinde güç çatışması ve Erdoğan sonrası liderlik hesapları iyice su yüzüne çıkmaya başladı ve Berat’cı, Bilal’ci ve Fidan’cı diye medyada alenen tartışılıyor. Ayrıca, Erdoğan kendi kanından olmayan birini yerine aday göstermez anlayışı da toplumda yer etmiş durumda. Bakalım tüm bu süreçlerden sonra Erdoğan kendisini ve çevresini koruma altına almak için tıpkı geçmişte olduğu gibi, liderlik yarışında olan adayları devre dışı bırakma noktasında nasıl bir çalışma izleyecek göreceğiz. Erdoğan yönetiminde ülkemiz her alanda çökmüş, hak, hukuk ve adalet aranır olmuş, toplumun büyük bir kesimi sefalete mahkum edilmiş, tüm değerlerimiz birilerine peşkeş çekilmiş bir Türkiye manzarasını, olası veliaht değiştirebilecek mi? milletimizi kendisine inandırabilecek mi? göreceğiz. Yeri gelmişken, Fıkra bu ya;
Köyün birinde bir mezar soyguncusu varmış. Cenaze gömüldükten bir gün sonra mezara gidenler, mezardaki ziynet eşyalarının çalınarak mezarın soyulduğunu görür. Köylüler bu mezar soyguncusunu bilir bilmesine de bir türlü yakalayamazmış. Uzun zaman bu böyle sürüp giderken mezar soyguncusu ölüm döşeğine düşer ve oğlunu çağırarak “Bak oğlum ben bugüne kadar ailemizin rızkınızı mezar soyarak çıkardım. Öldüğümde Arkamdan tüm köylü bayram yapacak” biliyorum. Bir kişi dahi “Allah rahmet eylesin” demeyecek. “ohbee öldü de kurtulduk” diyecekler, diyince; oğlu babasına; “Baba sana söz veriyorum tüm köylü arkandan rahmet okuyacak” demiş ve derken mezarcı ölmüş. Bütün köylü bayram ediyor. Birkaç gün sonra köyde gene bir cenaze. Ama köylünün içi rahat. Cenaze tüm ziynet eşyalarıyla birlikte gömülmüş. Bir gün sonra mezarlığa gidildiğinde oda ne…! Mezar gene soyulmuş ve öncekiden farklı olarak cenazenin kıçına koca bir kazık çakılmış. Köylüler bunu görünce: “Yahu Allah Rahmet eylesin, ölen soyguncuda mezar soyardı ama hiç olmazsa kazık çakmazdı” demişler.
Egemenliğini geri almak isteyen milletimizin her bir ferdine ayrı ayrı duyurulur… Allah ülkemizi ve milletimizi soygunculardan korusun.
ORTALIK TOZ DUMAN
Değerli okurlar, yasaklamalar ve yoksulluk ötesi sefaletin hakim olduğu ülkemizde birde yargının sopa olarak kullanılması toplumun büyük bir kesimi için kaygı verici. İnsanlarımız özgür ve insanca yaşamayı özler oldu. Çünkü; iktidar ve muhalefetiyle tüm siyasi aktörlerin içerisinde yer aldığı; siyasilerin sığınağı yalancılık, kamu mallarının peşkeş çekilmesi yani; talancılık, hırsızın, arsızın, ahlaksızların korunup kollandığı yandaşlık, rüşvet çarkının legalleştiği çürümüşlük ve edepsizlik yarış atları gibi birbirlerinin önüne geçme yarışında olunca milletin özlediği insanca yaşam gündemlerinde yok tabi… Oysa; ülkemizde, Neredeyse her gün, kadınlara karşı cinayet haberleri, kadınların aşağılanması, yasa dışı kuran kurslarında ve tarikat yurtlarında çocuklara cinsel istismarlar, eğitim de şeriatçı bir yapılanma neler neler… Emekçi ve emeklilerin sefalet içinde olmalarına kulak tıkayanlar, görmek istemeyen vekiller… Yeni Zarrab’ların gündeme düşmesi, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, havada uçuşan milyon dolarlar, baskılanmış döviz, çökmüş ekonomi, savunma ve silah sanayide rant kavgası, sürekli artan işsizlik almış başını gidiyor.
Ancak, iktidar ve muhalefetin gündemi değiştirme çabaları ki en son örneğini “Terörsüz Türkiye” komisyonu masalında gördük. Millet aç kardeşim aç… Tek gerçek ne derseniz, yolsuzluk ve yasaklar ülkesinde vekiller tatilde sefa sürüyor, içte ve dışta “Ortalık toz-duman!!!” göz gözü görmüyor. Sonuç; Yolsuzluğa adı karışanların yurtdışına değil iktidar partisine kaçtıkları bir Türkiye… Oysa, Atatürk Türkiye’sinde millete verilen değeri anlatması nedeniyle yaşanan olaylardan sadece birini aktarmak istiyorum;
Milli Savunma Bakanlığının açtığı silah alım ihalesinde meşhur Kılıç Ali’nin ablasının kocası Maraş Milletvekili Mithat Alan’ın ihale takipçiliği yaptığını öğrenen Atatürk, yanında Kılıç Ali olduğu halde Mithat Alan’ın evine baskın yapar. Sohbet esnasında Mithat beye işler nasıl diye sorar. Mithat Alan “milletvekili olunca ticari işlerimi dağıttım” der. Paşa ; “senin için bazı temsilcilikler yapıyor dediler.” der. Mithat Alan bunun üzerine “Paşam Çekoslovakya ve Fransa’da ki iki şirketin buradaki işlerini takip ediyor, karşılığında da yüzde bir komisyon alıyorum” der. Atatürk, Mithat Alan’a; “Bir milletvekili demek, o ülkenin en yetişkin insanı demektir. Onun için dokunulmazlığı vardır. Milletvekili beyaz eldivenli adam demektir. Ben arkadaşlar arasında eldivenine leke süren birilerinin olacağına inanmak istemiyorum. Milletvekili milletin vekilidir ve sadece milletin derdiyle uğraşmalıdır.” der ve veda etmeden evden ayrılır. Mithat Alan ise ertesi gün milletvekilliğinden istifa eder. Takdiri siz değerli okurlarıma bırakıyorum.
Değerli okurlar, ya günümüzde olanlar…Saray ve eşrafı; para, şöhret, kandırma, gerektiğinde tehditle muhalifleri de etraflarına topluyor ve para musluklarını sonuna kadar açıyorlar, gizli kamera çekilip yeri gelince de bu kayıtları şantaj olarak kullanarak siyasi kazanç elde etmeye çalışıyorlar. Yani rezalet diz boyu. Toplumun neredeyse tamamını eziyorlar, sömürüyorlar, hak arayınca da kıyım yapıyorlar. Bu nedenle sosyal ve ekonomik alanda da “ortalık toz duman”.
Toplumun huzur ve refahını bozanlara hesap soracak yargı mensupları ise kör ve sağırları oynuyor… Öyle ya; yurt dışına, yani vergi cennetlerine para kaçıranlar için hiçbir işlem yapılmıyor, ama kağıt toplayıcıları vergi kaçırıyor diye ellerindeki araçlar toplanıyor. Sayıştay raporlarında Devletin her kademesinde usulsüzlükler, belgesiz harcamalar, yüksek fiyatlarla verilen ihaleler yer alıyor. Ancak bu soygunculara karşı harekete geçmeyen söz konusu kurumlar, gariban esnafımız söz konusu olunca nasıl da cevval oluyor.
Fıkra bu ya; Avukat hırsızlıkla suçlanan müvekkilini yaratıcı bir savunma ile hapisten kurtarmak istemektedir. “Müvekkilim, arabanın camından içeri sadece kolunu sokup çantayı almıştır. Müvekkilimin kolu bizzat kendisi değildir. Bu nedenle bir kol tarafından işlenen bu suç için müvekkilimi niye cezalandırıyorsunuz.”
Yargıç, gülümseyerek; “Peki o zaman aynı mantıkla hareket ediyor ve müvekkilinizin kolunu 1 yıl hapse mahkum ediyorum. Müvekkiliniz isterse bu kola eşlik edebilir.” der.
Umarım yukarıda olduğu üzere, günümüz yargıçları da üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünü esas alacak anlayışı devreye sokarlar. Yoksa, mafya avukatların önü alınamaz… Hadi hayırlısı…
Yolsuzluk ve yasakların legal olduğu ülkemizde AKP iktidarı ve koşulsuz destekçilerinin sebep olduğu ve vatandaşları çaresiz bırakan yüksek kiralar, hayat pahalılığı, yaşanan adaletsizlikler için bir çözüm aramaları gereken siyasiler tüm bu önemli konuları rafa kaldırdı ve varsa, yoksa “Terörsüz Türkiye” adıyla bir masalın peşine takıldı… Oysa, bunların asıl amacı; DEM oylarıyla anayasa değişikliği için gerekli olan yeterliliğin sağlanması ve Erdoğan’ın yeniden aday olmasının önünün açılmasıdır. Muhalefet iktidarla bir ittifak halinde ki tüm bu olanları görmüyor.
DOĞRU PARTİ temsilcisi olarak iktidar ve muhalefet partilerine tekraren hatırlatırız ki, İşsizler ordusu her geçen gün büyüyor, işten çıkarılmalar devam ediyor, çalışanlar özel sektörde aylıklarını alamıyor, emekliler sürünüyor ve de toplumun çekirdek yapısı aileler dağılıyor. Bu nedenle toplumda büyük bir bunalım, gerginlik var. Her ne kadar AKP iktidarı her şey yolunda dese de hiçbir şey yolunda değil. İşin özeti; AKP devleti, muhalefet partileriyle birlikte vicdan dışı uygulamalarla sefalete sürüklediği vatandaşın sırtında düzlüğe çıkmaya çalışıyor. Olan vatandaşlara oluyor. Yazık ki, ne yazık…
Değerli okurlar, bizler DOĞRU PARTİ temsilcileri olarak sefalete mahkum edilen vatandaşlarımızın sesi olarak; Adaletin, aklın, ilmin, ahlakın, vicdanın, faziletin hakim olduğu, can ve mal güvenliğinin olduğu, gelecek endişesinin yaşanmadığı, kardeşliğin, ortak tarih ve bu stratejik coğrafyada ortak bir kaderin harmanladığı, istikbalin beraberce yaşanacağı bir toplumun özgür birer ferdi olmak istiyoruz.
İHANET KOMİSYONU
Değerli okurlar, “Varlığı bir şey kazandırmayan birinin, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez” diyor Tolstoy. Günümüz AKP iktidarı ve koşulsuz destekçilerinin varlığı, saray ve eşrafı dışında kalan toplumun tamamına hiçbir şey kazandırmadığı gibi mutfakların ve ormanlarımızın yanmasına karşı duyarsızlığı ile de ülkemiz ve vatandaşlarımızın yüreklerini yakmaya devam ediyor. Demem o ki, bunların yokluğu ülkemize ve insanlarımıza bir şey kaybettirmez elbette. Ülkemizin her yeri alev alev yanarken iktidar ve koşulsuz destekçileri ve de Atatürk’ün CHP’si el birliğiyle bebek katili cani APO’nun taleplerini sözde demokrasi ve “Terörsüz Türkiye” masalı ile yerine getirme konusunda yarış halindeler.(İYİ PARTİ hariç elbette)
Terörün olmadığı ülkemizde nereden çıktı “Terörsüz Türkiye” masalı sorusunun cevabı sizlerinde bildiği üzere “KOLTUK” kaybetmemek adına AKP iktidarının ihtiyaç duyduğu terör örgütü PKK’nın siyasi ayağını temsil eden DEM milletvekillerinin oylarını almak ve BOP eş başkanı olarak kendisine verilen görevi tamamlamaktır. Sözde Demokrasi adına hareket ettikleri masalı ilk istasyona varıncaya kadar devam edecek ve o istasyonda demokrasi treninden inilecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından “Terörsüz Türkiye hedefi doğrultusunda kurulacak komisyon” için siyasi partiler üyelerini bildirdi. Ancak, komisyon kurulmasına yönelik bu çağrı, gerek Meclis İçtüzüğü gerekse teamüller açısından incelendiğinde;
⦁ Komisyon Kurmak Meclis Başkanının Yetkisinde Değildir
⦁ Uzlaşma Komisyonlarında eşit temsil esası vardır. Oy birliği esasıyla çalışan bu komisyonlarda, ayrıca herhangi bir partinin çekilmesi halinde komisyonun dağılacağı hükme bağlanmıştır. (İYİ Parti çekilmiştir.)
Söz konusu bu komisyon, ne böyle bir uzlaşmanın ürünüdür, ne eşit temsil vardır, ne de yasa tekliflerinin müzakere edildiği bir bağlamdadır. Eğer “Terörsüz Türkiye” başlığı altında gerçekten bir değerlendirme ve öneri süreci işletilecekse, bu ancak TBMM Genel Kurulu’nun onayıyla kurulacak bir Araştırma Komisyonu marifetiyle yapılabilir. Sonuçta komisyonun hukuki boyutunu hukukçulara bırakıp ne yapılmak istendiğini analiz edelim.
Değerli okurlar, aylardır gündemi meşgul eden “Terörsüz Türkiye” masalına meşruiyet kazandırmak adına TBMM de komisyon kurulması ve bu komisyonda kimler olacağı hususunda kedinin fareyle oynadığı gibi siyasi figürlerin neredeyse tamamının milletimizle kedi-fare oyunu gibi oynadıklarını seyrediyoruz. Kedi ile fare demişken fıkra bu ya;
Kedinin biri odanın ortasına kurulmuş uyuklar gibi görünerek beklerken kenardaki deliklerin birinden bir fare kafasını uzatmış. Kedi biraz daha bekledikten sonra farenin delikten çıkmayacağına kanaat getirip seslenmiş;
“Hadi” demiş, oradan korka korka başını çıkarıp durma, acıdım sana o delikten çık kilerin deliğine gir. Kilerde çuval dolusu un var, peynir var… sağlığıma dua edersin… bir müddet daha bekledikten sonra bakmış ki fareden yine kıpırtı yok, seslenmiş;
Ne duruyorsun, dediğimi yapsana!
Fare ezilerek cevap vermiş;
Kusura bakma ama yapamayacağım.
Niye? Demiş kedi.
Fare şu cevabı vermiş;
Bana o delikten çık, şu deliğe gir diyorsun. Teklifin gayet güzel, ama nimet büyük. Bu işte mutlaka bir b.kluk var…
Öyle ya; Değerli okurlar, kıssadan hisse CHP bazı şartlar ileri sürerek komisyona üye verdi. Yani fare(CHP) kilere giden deliğe gitmek üzere, deliğinden çıkarak, odanın ortasında bekleyen oyun kurucuya (AKP ve koşulsuz destekçileri) meşruiyet kazandırması yanında birileri için nimet olduğunu bilerek adım atıyor. Farede olan akla sahip olmamak demek bu oyunun bir parçası olmak değil midir? Daha açık söylemek gerekirse, CHP dahil bunların tamamı aynı gözeden su içiyorlar. Bu davranışın bir başka anlama yoktur.
Sonuç olarak; hukukçuların da belirttiği üzere bu komisyonun bilgi edinme, yasa teklifi hazırlama ya da müzakere etme gibi bir yetkisi ve arzusu bulunmamaktadır. Ayrıca DOĞRU PARTİ Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu’nun belirttiği üzere, “Konu, Vatan Bütünlüğünün, Cumhuriyetin , Demokrasi ve Bağımsızlığın tehlikede olması” durumu ise (ki, tam da böyledir), siyasilerin YANLIŞ yapma lüksü yoktur.
Yapılanlar, Türk Milletinin aleyhine ise bunun adı yanlış değil, düpedüz ihanettir. Yani, Bu Komisyon MİLLİ, YERLİ ve Türk Milleti yararına değildir. Emperyal güçlerin planlarının yolunu açmak üzere kurdurulmuş, bir İHANET KOMİSYONUDUR!
HARAM OLSUN…
Değerli okurlar, milletin vergilerinden oluşan Türkiye Cumhuriyeti hazinesi yapılan soygunlarla her daim açık veriyor. Yani, milletin hakkının yendiği ve bu hakkın bir türlü doymak nedir bilmeyen yandaş/paydaşlara aktarılması ülkenin soyulması değil de nedir? Hemen hemen her alanda soyulmakta olduğumuzu sizlerin de bildiği bazı konularla hatırlatmaya çalışacağım. Bakın nasıl soyuluyoruz;
Enerji alanında; elektrik, doğalgaz ve su kullanımında vatandaşlarımız,
Dolaylı ve dolaysız vergilerle tüm milletimiz,
Araç muayene istasyonları işleticileri tarafından vatandaşlarımız,
Hazine garantisi verilmesi nedeniyle; geçmediğimiz köprü, otoban, tünel için araç geçiş garantisi, gitmediğimiz hastane için verilen hasta garantisi, uçmadığımız hava alanı için yolcu sayısı garantisi ve kullanmadığımız elektrik için (kaçak elektrik bedellerinin ulusal tarife uygulanması nedeniyle Türkiye’deki tüm abonelerin faturalarına yansıtılmaktadır) ulusal tarife kapsamında işletmeci şirketlerine yapılan ödemeler ile hem ülkemiz hem de vatandaşlarımız,
Turizm, gıda, ulaşım gibi alanlarda ve yabancı ülkelerin borçlarının silinmesi nedeniyle ülkemiz ve vatandaşlarımız,
Tarım üreticileri yem, gübre ve yakıt alırken soyuluyor. Soyulmamak için de üretimden vaz geçtiği için,
Oto sanayi soyulmamak için nakit parayla çalışıyor. Bu nedenle devlete ödenmesi gereken bedellerin ödemekten istisna duruma geldiği için devletimiz,
Radar tuzakları üzerinden yazılan trafik cezaları ile vatandaşlarımız,
Tek kişinin karar vermesi sonucu belirlenen ÖTV, KDV bedellerini ödemek zorunda bırakılan vatandaşlarımız,
Eğitim ve sağlıkta vatandaşlarımızın ödediği ve özel eğitim kurumlarına devletimizce her öğrenci için ödenen bedellerle hem ülkemiz hem de vatandaşlarımız,
TÜİK eliyle belirlenen ancak gerçeği yansıtmayan enflasyon oranları nedeniyle emekli-emekçi ve asgari ücretli vatandaşlarımız,
Resmi işlemlerde(ehliyet, kimlik, noter vs.) ödenen bedellerle vatandaşlarımız,
Sınava girerek bir iş sahibi olma, üniversite kazanma, ehliyet alma umudundaki insanlarımız, zorunlu hale getirilen kurslara ödemek zorunda oldukları paralar ile vatandaşlarımız,
Ormanlarımızı katleden, madenlerimizi talan eden şirketlere tanınan imtiyazlar sonucu ülkemiz,
Deprem yardım paralarının amacı dışında kullanılması sonucu depremzedeler borçlandırılarak konut, dükkan sahibi olabiliyor. Burada da depremzede vatandaşlarımız,
Yandaş/paydaş şirketlerin borçları ile yabancı ülkelerin borçları siliniyor, bu yük vatandaşa yüklenerek vatandaşlarımız, hazineden yapılan ödemelerle de Ülkemiz,
“Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyenler tarafından ülkemiz, bir gecede döviz-faiz ilişkisinden ise vatandaşlarımız,
Kur korumalı mevduat uygulaması sonucu parası olana ödenen dolar karşılığı lira ile ülkemiz,
Lüks ve şatafat için para harcayanlar ve 4 ile 8 arası maaş alanlar tarafından ülkemiz soyuluyor,
Bir fonksiyonu kalmayan, adeta NOTER statüsüne dönüştürülen ve sadece parmak kaldırıp indiren TBMM’nin 600 milletvekiline harcanan bedellerle ülkemiz,
Hazineden TBMM’de yer alan partilere yapılan hazine yardımları nedeniyle ülkemiz.
SOYULUYOR değerli okurlar…
Soyula soyula bir deri bir kemik misali can derdine düşen milletimizin her bir ferdine vicdan dışı uygulamalarda dur durak yok, tam gaz soymaya devam eden bir iktidar ve koşulsuz destekçileri yanında tüm bu olanları sadece seyreden bir muhalefet var. DOĞRU PARTİ Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu’nun dediği gibi “Mafya devlet, devlet mafya” olunca soyulmak kaçınılmaz oluyor. Yazıklar olsun milletimize bunları reva görerek soyulmasına neden olanlara.
Ben şahsen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kendi adıma; “kul hakkı yiyen, vatandaşını soyarak yandaş/paydaş saray ve eşrafına kaynak aktaran, emekçi-memur-çiftçi-esnaf ve emeklileri bir avuç azınlık için açlığa mahkum eden özetle tüm ülke vatandaşlarını soyup soğana çeviren AKP yönetimine, koşulsuz destekçilerine ve sadece önerge vererek olanları seyreden muhalefet parti yöneticilerine” hakkımı helal etmiyorum.
Hakkım bunlara HARAM olsun. DOĞRU PARTİ temsilcisi olarak da söz sahibi olmamız durumunda; ülkemizi soyarak vatandaşlarımıza ihanet edenlerden mutlaka hesap sorulacağını ve milletimizin haklarının yine milletimize verileceğini bilmenizi isterim.