29 Mayıs 2025 Perşembe
Nesli Tehlikede Olan Benekli Semender Palu Akdağ'da Görüldü
Cezmi Orkun yazdı...İhvancı anlayış zorda...
Semih Işıkver'den Elazığspor’a Dev Prim Desteği: “Bizler İnandık, Siz de İnanın!”
Av. Dr. İrfan Sönmez'in kaleminden...CHP’ye operasyonlar neyi hedefliyor?
Букмекерская Контора «париматч»: Обзор Компании И Ее Особенностей
Mustafa Gümüş Özbay'ın Kaleminden.....
Değerli okurlar, AKP ve koşulsuz destekçilerinin yönetiminde ülkemiz her alanda tam bir çıkmaz ile karşı karşıya bırakılmıştır. AKP öncesi sorunlar olmasına rağmen işleyen bir demokrasi, güçler ayrılığı ilkesinin siyasetten bağımsız olması, anayasa ve kanunlara uyulması, vatandaşların anayasal haklarını kullanması, sendikaların işçi sorunlarında çözüm adresi olması, insanların devletine güvenmesi, hukukun üstünlerin değil adaletin sağlandığı adres olduğu, mafyanın devlet devletin mafya olmadığı, ülkenin göçmen-kaçakçı ve uyuşturucu merkezi olmadığı, Teröristlerle mücadele edildiği, hakimiyetin millette olduğu, yasamanın etkinliği, Bakanların denetlenmesi hatta sorgulanması, hükümetlerin sorumluluklarının olması ve bugün kaybedilen daha nice değerlerin yaşandığı bir Türkiye…! Yani “Eski Türkiye” işte bu idi.
AKP iktidarının “Yeni Türkiye” dedikleri günümüzde; Güçler ayrılığı ilkesinin (Yasama, Yürütme, Yargı) tek adama bağlı olması, Anayasa ve kanunlara uyulmaması, vatandaşların anayasal haklarının ellerinden alınması, sendikaların içerisinde yer aldığı STK’ların tek adama bağlı hale getirilmesi, devlete olan güvenin azalması, mafyanın devlet devletin mafya haline gelmesi, ülkenin uyuşturucu-kaçakçılık ve göçmen merkezine dönüşmesi, hakimiyetin milletten alınıp saraya verilmesi, bakanların ve bürokratların sorumluluklarının olmadığı ve denetlenemediği, tek adam rejiminde yürütmenin sorumluluğunun olmaması, toplumun yüzde 10’unun işsiz, yüzde 80’nin açlık sınırında olması, parası olan azınlık lüks ve şatafat içerisinde iken toplumun neredeyse tamamının yaşam mücadelesi vermesi, muhalif siyasi rakiplerin, gazetecilerin ve öğrencilerin tutuklandığı, teröristlerle müzakere edilmesi ve daha nice vicdan dışı olayların yaşandığı Türkiye… işte “Yeni Türkiye” budur. Özetle; Anayasası olan ancak anayasaya uyulmayan tek ülkedir Türkiye.
Tek adam rejiminin tıkandığı günümüzde bedeller hep vatandaşlara ödetilmekte. AKP ve koşulsuz destekçileri ise iktidarlarını yani koltuklarını koruma derdinde. Bunun için bebek katili terörist başı APO’yu kurtarıcı melek olarak görmektedir. Çünkü, anayasa değişikliği için DEM oylarına ihtiyaçları var. Yoksa düne kadar PKK’nın siyasi kanadı olan DEM nasıl oldu da kurtarıcı oldu. Her şey koltuklarını korumak için. Koltuktan kalkmaları halinde lağım ortaya çıkacak korkusudur bu çaba. Tek adam rejimine atıfla;
Geçmiş zamanda Köyün birine bir çakmak getirmişler, çakmak o kadar kıymetli ki, yanlış işlerde kullanmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş. Köylüler bu çakmağı kime verelim diye toplantı yapmış ve köyün muhtarına verme kararını almışlar. Muhtar çakmağı alınca, çıkan ateşin sahibi olması ona bir üstünlük sağladığından çevresinde artan yalakalar ve dalkavukların saygılı davranışları muhtarın kibrinin de artmasına sebep olmuş.
Kibrin esiri olan muhtar daha çok saygı, daha çok korku bekler olmuş. Ateşi kendine verenin köylüler olduğunu unutan muhtar, yalakaların da tahrikleri ile çakmağı baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış. Tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelince, köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar. Ticaret durmuş, köye gelen satıcıların ayağı kesilmiş, çevre köyler gelişirken muhtarın köyü giderek gerilemiş. Köylülerinden biri çevre köylerin nasıl olduğunu merak edip çevre köylerden birine gider. Oradaki huzur ve canlılığı, bakımlı bağ ve bahçeleri görünce “Sizde çakmak kim de?” diye sorar. İyi de köyünüz gelişmiş durumda, bizim köy ise virane oldu deyince köylüler; “Yoksa siz çakmağı bir kişiye mi teslim ettiniz” sorusuna köylü; Evet, muhtara verdik.” der.
Eyvah! Çakmağı muhtara vermekle büyük hata yapmışsınız, biz öyle yapmadık biz; birine çakmağı, bir diğerine çakmak taşını, bir başka kişiye ise benzinini verdik. Ateş yakılması gerektiğinde bu üç kişinin bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalkarsa, diğerleri izin vermiyor. Der köylüler. Köylü bu cevap karşısında “Desenize biz hepsini bir kişiye vermekle kendi kendimizi yakmışız…!” der.
Değerli okurlar, yüce yaradan bile; Tebligatı Peygambere, Ölüm görevini Azrail’e, Vahiy görevini Cebrail’e, Kıyamet görevini İsrafil’e ve Dua görevini Mikail’e vermiştir. İşte demokrasi denen şeydir bu… Bu gerçekten hareketle, ülkemiz insanını, tek adama yetki verilmesi yanında şimdi de ne pahasına olursa olsun rejimin kalıcılığını sağlama uğraşına milletimizin alet edilmesinin yolları aranıyor. Ancak beyhude çaba. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek aptallıktır. Oysa, ulu önderin “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.” sözüne mazhar olan milletimiz, Aydınlık bir Türkiye için bu ihvancı anlayışa asla fırsat vermeyecektir.
Geçmişe Özlem…
Değerli okurlar, “Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın” sözünü sıklıkla kullanır olduk. Cumhuriyet çocuğu olarak AKP öncesi Türkiye’de toplumsal ve siyasal ahlakın, mevcut kanunlar ve kurumlar ekseninde içte ve dışta toplumsal huzurun sağlanmasında ki etkisini günümüz değerleri karşısında arar olduk. Hemen hemen her alanda yaşatılan olumsuzluklar geçmişin özlemini açığa çıkarmakta ve toplumda bir anda veya zaman içinde, bireylerin sahip olduğu şeylerde azalma hatta yok olma, eski imkanların tüketilmesi karşısında yaşatılan çaresizliğin vatandaşın içini acıttığını görüyoruz. Bu duygudur önceki dönemlere duyulan özlem. Uzun zamandır ülkemiz üzerinde oynanan oyunları, yıpratılmaya çalışılması sonucu özlenen, Cumhuriyetin kurucu değerleri ekseninde gözden geçirerek bugünlere birlikte baktığımızda gördüklerimizden ne kadar geri kaldığımızı göreceksiniz.
Oysa; Cumhuriyetimize adını veren bulunduğumuz coğrafya değil Türk milletinin kendisidir ki, T.C Anayasası 66. maddeye göre “Türkiye Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür “ denmiş ve anayasada koruma altına alınmıştır. Sonuçta Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan dili, dini, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun her biri bu ülkenin eşit, onurlu vatandaşları olup asla ayrımcılık yapılamaz.
Tüm bu gerçekler ışığında ipleri emperyalist güçlerin elinde kurulmuş bölücü terör örgütü muhatap alınamaz. Ülkenin üniter yapısı, dili değiştirilemez. Türkiye Cumhuriyeti terör örgütleriyle sadece mücadele eder, barış-açılım gibi saçmalıklar adı altında masaya oturamaz. Gerekirse binlerce şehit verilir, ülkeyi bölmek isteyen, milliyeti ve amacı belirsiz ABD, Rusya, Fransa, İngiltere, İsrail gibi ülkelerle İran’ın desteklediği terör örgütü yerle bir edilir. BOP eş başkanlığını yürüten AKP öncesinde Türkiye terörü halletmişti. Bebek katili terörist başı APO paketlenmişti. Uçakta aman diliyordu. Annesinin Türk olduğunu, Türk devletine hizmet edeceğini, örgütüne silah bıraktıracağını söylüyordu. Dün dünde mi kaldı…!
Değerli okurlar, günümüzde üniter devlet yapımızı, kuruluş anlaşmamız Lozan’ı tartışmaya açan, Misakı milliyi parçalamaya çalışan, Ermeni ve Kürt soykırımı yalanını savunan, vatanına bağlı Kürt vatandaşlarımızı rencide eden, onları kullanmaya çalışan bu Ermeni terör örgütüyle masaya oturanları, Türk milleti diyemeyenleri, özetle “GEÇMİŞE ÖZLEM” duyulmasına sebep olanları büyük Türk milleti olarak çok iyi tanımalı ve kınamalıyız. Bu hainler bilsinler ki, Türk gençliği andına bağlılıkla, Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün Gençliğe hitabesinden aldığı emirle vatanına, Cumhuriyetine, Laikliğine, Demokrasisine sahip çıkacak ve Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. YAŞASIN CUMHURİYET…
EMPERYAL GÜÇLERE UŞAKLIK…
Değerli okurlar, 2025 yılı itibarıyla iktidar ve koşulsuz destekçileri el ve fikir birliğiyle emperyal güçlerin talepleri doğrultusunda attıkları adımlar adeta yangından mal kaçırır nitelikte devam ediyor. Birkaç ay önce DEM kapatılsın diyen Bahçeli ne oldu da bugün bebek katili APO gelsin mecliste konuşsun, umut hakkından yararlansın diyor. Erdoğan ise bu çağrıya sessiz kalarak destekçisi olduğunu gösteriyor.
AKP Genel Başkanı Erdoğan, “Anneyle Güçlü Aile, Aileyle Güçlü Türkiye” Programında Türkiye’yi “PKK ve terör belasından” kurtarmakta kararlı olduklarını belirterek “terörsüz Türkiye yolunda kararlılıkla ilerliyoruz. Her an müjdeleri alabilirsiniz ve alacaksınız” ifadesiyle sessizliğini bozdu. Ayrıca, “Ülkemizin tökezlemesini bekleyenlere fırsat tanımayacağız.” diyen Erdoğan, “Bölgemizi kana, kaosa, gözyaşına ve istikrarsızlığa boğmaya çalışanların oyunlarına gelmeyeceğiz.” diye konuştu. Doğru değil ama diyelim ki doğru bu durumda çiftçilerin, emekçi ve emeklilerin, işsizlerin, esnaf ve sanatkarların, sanayicilerin ve kadınların katledilmesi terörüne karşı ne yaptınız demezler mi? gerçi bir şey yapılmadığı da ortada. Özetle; toplumun yüzde 95’inin, yüzde 5 gibi bir azınlığa çalıştığı adaletsiz gelir dağılımı terörü altında inlemeye devam ediyor. Bu nedenle, terörsüz Türkiye ancak AKP ve koşulsuz destekçilerinin yönetimden çekilmesiyle gerçekleşecektir. Bugün anlatılanlar tamamen emperyal güçlerin oyunlarında yer alan figüranların iktidarda kalma mücadelesinden başka bir şey değildir.
Diğer taraftan doğu ve güneydoğu illerinde PKK’nın siyasi kanadı DEM partisisin seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıp yerine kayyum atayacaksın, muhalif partilerin genel başkanlarını tutuklayacaksın sonra da barış ve huzurdan bahsedeceksin. Sorarım size, barışı milletin iradesine ipotek koyarak mı sağlayacaksınız? Sözde olmayan Kürt sorununu öne süren iktidar ve CHP söylemlerine bakıldığında bir üst aklın devrede olduğu görülecektir.
Değerli okurlar, DOĞRU PARTİ temsilcileri olarak bizler ülkemizde Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Ermeni, Yahudi vs. gibi etnik sorunların olmadığını, asıl sorunun sosyal, siyasal ve ekonomik çöküşü sağlayan ve milletin tamamını etkileyen olumsuzluklara sebep olan AKP ve MHP yönetim anlayışıdır. Çünkü; Osmanlı imparatorluğunun son döneminde bir grubun kurtuluşu İngiltere sömürgesi altına girmeyi, bir başka grubun da ABD sömürgeliğini önermesi anlayışı ile günümüz iktidarı ve koşulsuz destekçilerinin de aynı noktada olduğunu görüyoruz. tek gerçek, farklı ideolojilere sahip bu partiler, emperyal güçlerin talepleri olan ülkemizin üniter yapısının bozulması ve federatif yapının gerçekleşmesi için katkı sunduklarıdır.
Eğer Kürt sorununu çözeceğiz deniyorsa PKK ve kurucusu bebek katili APO’nun şartlarını açıklayın. Sonrada milletimize sorun. Yani, referanduma gidin bakalım millet ne düşünüyor görelim. Ben yaparım olur derseniz işte o zaman terör belası altında yok olursunuz. Çünkü, milletimiz terörün bitmesi, barışın gelmesi için atılan ve atılacak samimi, kandırmaya, aldatmaya ve pazarlığa yönelik olmayan her adımı destekler. Aksi ters teper. Asıl meselenin ‘Terörsüz Türkiye’’ inşa etmek değil, emperyalizme kulluk ve köleliğe devam etmektir. Bizler vatanımızın bir ve bütünlüğünü, üniter devlet yapısının korunmasını savunmaya devam edeceğiz.
Tek adamın iki dudağının arasından çıkan sözlere Türkiye teslim edilmiştir. Öyle ya; bu terör örgütünden gelen mesajlar ekseninde kararlar alınacaksa TBMM noter mi olacak? Toplumsal mutabakat nasıl sağlanacak bilen anlatsın bizler de öğrenelim. Bulanık suda balık avlamak bizim işimiz değil. Eğer üniter devlet yapısından vazgeçilmesini temin edecek bir anayasa değişikliği, bebek katili APO’ya ve içerideki teröristlere özgürlük sözü verildiyse şehit anaları, eşleri ve çocukları ile gazilerimizin yaraları kanamayacak mı? Öyle ya yapılan pazarlıklar sonucu ne sözler verildiği meçhul. Yine oldu bitti’ye getirme çabası olduğu görülüyor. Buna sebep olanları bu millet affetmeyecektir. Bunlar tarihin sayfalarında kara bir leke olarak yer alacaklardır.
Değerli okurlar, DOĞRU PARTİ temsilcileri olarak bizler, koltuklarını korumak ve kalıcılığını sağlamak adına Kürt meselesi üzerinden siyasi RANT elde etmek isteyen bu anlayışı tümüyle reddediyoruz. Çünkü; PKK bir terör örgütü, DEM bunların siyasi uzantısı olup kesinlikle Kürt kardeşlerimizi temsil edemezler. Dili, dini ve etnisitesi ne olursa olsun milletimiz etle-tırnak gibi bir ve bütündür ve asla emperyal güçlere uşaklık edenlere kanmayacaktır. Ne o yoksa, vatanı için canını vermekten imtina etmeyenleri içeri atmak için PKK militanlarının af ile çıkarılması mı sağlanacak? Olmaz olmaz demeyin bu anlayış bebek katili APO’yu meclise sokmaya da çalışır…!
Sırada Mansur Yavaş Mı Var?
Değerli okurlar, rakipleri bırakın düşmanla dahi girilen savaş mertlikle olmalı ki, atalarımız bu anlayışın temsilcileri olarak tarihteki yerlerini almışlardır. AKP iktidarı öncesi ülkeyi yönetenler birbirlerini eleştirirken dahi saygı ve nezaket kuralları çerçevesinde davranış sergilemişlerdir. Asla insanlık dışı bir davranışa müsaade dahi edilmemiştir. Örneğin, Çanakkale (Gelibolu) savaşında ölen düşman askerleri için, “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız” diyen Atatürk’ün , Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Esir Alınan Yunan Komutan Nikolaos Trikupis’ede, “Üzülmeyin general, siz görevinizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Size karşı büyük hürmet besliyoruz. Burada misafirimizsiniz. Buyurun istirahat edin, yakında her şey düzelecektir…” diyerek onore etmiştir.
Günümüz iktidarının söylem ve eylemlerine baktığımızda bu ülkenin vatandaşı olmaktan insan utanır oldu. Tek adam rejiminin gücünü kullanarak muhalif siyasileri, gazeteci ve öğrencileri etkisiz hale getirmeyi marifet sayan bu anlayışın temsilcisi Erdoğan, Meclis’teki grup toplantısında “Bakalım Cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li siyaset yolunda telef olup gidecek?” diyerek adeta önümüzdeki günlerde olacakları itiraf ediyor.
Nedir olacak olan? CHP genel Başkanı Özgür Özel’in “İmamoğlu olmazsa, Mansur Yavaş var. Mansur Yavaş Cumhurbaşkanı olur, sistemi değiştirir İmamoğlu Başbakan olur” gibi ve benzeri tutarsız söylemleri, bana göre; Erdoğan için rakip adayın Özgür Özel olması için İmamoğlu’na yapılanların şimdi de Mansur Yavaş’a yapılmasının taşlarının döşendiğini gösteriyor. Bu oyunları oynayan aktörlere “sizlerin bir hesabı varsa, yüce Allah’ın da bir hesabı” olduğunu hatırlatmak isterim.
Değerli okurlar, iktidarları boyunca aşağılayıcı ifadelerle, hoş olmayan ve nezaket kurallarını çiğneyerek siyasileri telef ettiğinden bahseden Erdoğan’a kimleri “telef!” ettiğini bir kez daha hatırlatmak gerekirse, AKP İktidarları; asgari ücretle çalışanları, emeklileri, umutlarını yitiren ve geleceklerini ülke dışında arayan gençlerimizi, işsizlik nedeniyle ümitleri tüketilen çaresizler topluluğunu, üretim maliyetleri altında ezilen ve üretimden vazgeçen çiftçilerimizi, hayvanlarını kesime vermek zorunda bırakılan besicilerimizi “telef!” etmiştir. Saray ve eşrafı dışında neredeyse milletin tamamı günümüz iktidarınca “telef!” edilmiştir.
Nasıl mı? resmi rakamlara göre Açlık sınırı 24 bin liranın üzerinde, yoksulluk sınırı ise 78 bin lira. Eyy İktidar ve koşulsuz destekçileri bir kez olsun doğruyu söyleyin Allah aşkına, “telef!” olan kim? Tüm bunlar halının altına süpürülecek ama rakibi kendisinin belirleyeceği bir CHP’li olsun diye güçlü adaylar Erdoğan’ın deyimiyle TELEF edilecek. O zaman ben de soruyorum “SIRADA MANSUR YAVAŞ MI VAR?
Yıkım Ve İhanet İktidarı…
Değerli okurlar, AKP iktidarı 23 yılın sonunda sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda tam bir yıkıma sebep olması yanında içte ve dışta yaşanan olaylar bütününde, ülkemiz ve insanlarımıza ihanetlerinin ardı arkası kesilmiyor. Sadece son bir yılda yaşatılan ve ifşa edilen olaylar dikkate alındığında iktidarın ihanetleri açıkça görülecektir. Bu ihanetlerden biri Türk cumhuriyetleri ve İslam ülkelerinin KKTC’ne karşı tutumlarına sessiz kalmadır ki;
Uluslararası güvenliği ve barışı korumak amacıyla 1945 yılında kurulan BM Güvenlik konseyi 5 daimi üye ve iki yılda bir değişen 10 ülkeden oluşmaktadır. BM Güvenlik Konseyi’nde, kararları veto etme hakkı bulunan daimi üyeler ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya’dır.
KKTC’nin 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile Rum zulmünden kurtarıldı ancak bugüne kadar devlet olma statüsüne kavuşturulamadı. 1980 sonrası iktidarları da bugün KKTC’yi tanımayı engelleyen BM Güvenlik konseyinin ki kuruluş amacına ters düşmesine rağmen aldığı 541 ve 550 sayılı kararları (EK-1) karşısında, günümüz iktidarı bu kararların ortadan kaldırılması yönünde etkili bir adım atmamış ki, soy bağı ekseninde hasletleri olduğuna inanılan Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ın 4.Nisan.2025 günü Semerkant’ta düzenlenen AB-Orta Asya Zirvesi’nde GKRY’ni Kıbrıs’ın tamamının tek temsilcisi olarak kabul etmesi ve büyükelçilik açması, ancak KKTC için ise olumsuz tavır sergilemeleri oldukça yaralayıcı olmuştur.
Ayrıca “iki devlet, tek millet” söylemini sürekli tekrar eden Azerbaycan yönetimi bugüne kadar KKTC’ni tanımaması yanında, din birliği içerisinde olduğumuz İslam ülkelerinin de KKTC’ni tanımaması oldukça manidardır. Hatta uğradığı zulmün son bulması için uluslararası arenada mücadelemize rağmen Filistin’in de karşı tutumu kabul edilemez.
AKP iktidarı, AB-Orta Asya Zirvesi’nin sonuç bildirgesinde (EK-2) imzası olan bu 5 ülkenin yavru vatan KKTC’ne yönelik almış oldukları karara ilişkin sessizliğini koruyor, tıpkı Suriye’deki Türk üssünün İsrail tarafından bombalanması, 12 adanın Yunanistan tarafından işgali, Mavi deniz ve Doğu Akdeniz’de yaşanan olaylarda olduğu gibi.. Bizler, DOĞRU PARTİ temsilcileri, Türk milletinin vicdanını sızlatan olaylar karşısında sessizliğe bürünen AKP iktidarı ve koşulsuz destekçileri başta olmak üzere olaylara konu bu devletleri ve Filistin’i KKTC’ne karşı tutumları nedeniyle şiddetle kınıyoruz.
Suriye özelinde izlenen siyasetin çökmesi karşısında, İsrail öncülüğünde gelişen olayların kabulü AKP iktidarının bir başka ihanetidir. Yüzlerce milyar dolar paranın harcanması ve karşılığında Suriye geleceğinde yer alanların dışına itilmesi gibi bir kaybın tarafı olmakla kaybeden olmamız sonucudur ki, bu sonucun baştan ön görülememesi kabul edilemez bir durumdur.
Sırf bu iki olayı ele aldığımızda KKTC’nin Kumar başta olmak üzere illegal faaliyetlerin merkezi haline getirilmesi sonucu siyasiler ve bürokratların zenginleşmesine kaynaklık etmesi ve Suriye olayında da yine birilerinin illegal yollarla zenginleşmeleri dışında ülkemiz adına tek bir kazanç dahi söz konusu değildir. Değerli okurlar, ülkemizde sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda çöküşe sebep olan günümüz iktidarına “Yıkım ve İhanet İktidarı” denmez de, ne denir? AKP iktidarının, kaybettirdikleri ve yaptıkları ekseninde yorum sizlerin. 25.Nisan.2025
Selam ve saygılarımla
Cezmi Orkun
Doğru Parti Genel Başkan Yardımcısı
(Enerji, Tabii Kaynaklar ve Madencilik Politikaları Başkanı)
EKLER
EK-1 : Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 541 sayılı kararı(1983), Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı ve BM Genel Sekreteri’nin açıklamaları göz önüne alınarak 365 ve 367 sayılı kararların uygulanması istenmiş ve bütün ülkelerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir Kıbrıs devletini tanımaması istenmiştir. Kıbrıs Türklerinin KKTC’ni kurduklarını ilan edip, yayımladığı bağımsızlık deklarasyonun yasal olarak geçersiz olduğunu ve geri alınması gerektiğini belirtmiştir. Pakistan oylamada karşı, Ürdün ise çekimser oy kullanmış ve diğer 13 üye ise kabul oyu kullanmıştır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 550 sayılı kararı(1984), Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “Türkiye tarafından işgal altında kalan kısmında” yapılan karşılıklı “büyükelçi atamaları” ve “anayasal referandum” yapılması, Kıbrıs’ın bölünmesi için yapılan ayrılıkçı hareketler olduğu belirtilmiştir. BM Güvenlik Konseyi, 541 sayılı kararın uygulanmasını yeniden talep ettiğini nitelemiş ve tüm ülkelere “ayrılıkçı hareket” ile kurulan KKTC ‘nin tanınmaması çağrısını tekrarlamıştır. Bu karar; on üç üye ülke tarafından kabul oyu, Pakistan tarafından karşı ve ABD tarafından çekimser oy kullanılarak kabul edilmiştir.
EK-2: AB-Orta Asya Zirvesi’nin sonuç bildirgesi
“Katılımcılar, barış, güvenlik, temel hakların teşviki ve sürdürülebilir kalkınma için birlikte çalışma taahhütlerini yinelediler. AB-Orta Asya ilişkilerinin geliştirilmesinin dayandığı BMGK Kararları 541(1983) ve 550(1984) dahil olmak üzere BM Şartı’nı ve uluslararası hukukun temel ilkelerini, özellikle de tüm devletlerin bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini, uluslararası alanda tanınan sınırları dahilinde, tüm uluslararası ve bölgesel forumlar çerçevesinde destekleme konusundaki devam eden ve güçlü taahhütlerini yeniden teyit ettiler ve bunlara aykırı herhangi bir adım atmaktan kaçınmayı kabul ettiler.”