02 Mayıs 2025 Cuma
ANAHTAR PARTİ İL BAŞKANI YÜKSEL ERCAN’DAN REFERANDUM ÇAĞRISI “MİLLETİN ONAYI OLMADAN BU AÇILIM MEŞRU OLAMAZ”
Cezmi Orkun yazdı...Sırada Mansur Yavaş Mı Var?
TÜRK MİLLETİNİN BAŞBUĞU ALPARSLAN TÜRKEŞ'İN FİKİR VE ÜLKÜSÜNÜN HER DAİM SAVUNUCUSU OLACAĞIZ.
HASAN BİLGE'NİN KALEMİNDEN..... DÜNYA VE GAZZE
Av. Dr. irfan Sönmez'in kaleminden...Yolsuzluk ve hukuk
0x1c8c5b6a
Sırada Mansur Yavaş Mı Var?
Değerli okurlar, rakipleri bırakın düşmanla dahi girilen savaş mertlikle olmalı ki, atalarımız bu anlayışın temsilcileri olarak tarihteki yerlerini almışlardır. AKP iktidarı öncesi ülkeyi yönetenler birbirlerini eleştirirken dahi saygı ve nezaket kuralları çerçevesinde davranış sergilemişlerdir. Asla insanlık dışı bir davranışa müsaade dahi edilmemiştir. Örneğin, Çanakkale (Gelibolu) savaşında ölen düşman askerleri için, “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız” diyen Atatürk’ün , Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Esir Alınan Yunan Komutan Nikolaos Trikupis’ede, “Üzülmeyin general, siz görevinizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Size karşı büyük hürmet besliyoruz. Burada misafirimizsiniz. Buyurun istirahat edin, yakında her şey düzelecektir…” diyerek onore etmiştir.
Günümüz iktidarının söylem ve eylemlerine baktığımızda bu ülkenin vatandaşı olmaktan insan utanır oldu. Tek adam rejiminin gücünü kullanarak muhalif siyasileri, gazeteci ve öğrencileri etkisiz hale getirmeyi marifet sayan bu anlayışın temsilcisi Erdoğan, Meclis’teki grup toplantısında “Bakalım Cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li siyaset yolunda telef olup gidecek?” diyerek adeta önümüzdeki günlerde olacakları itiraf ediyor.
Nedir olacak olan? CHP genel Başkanı Özgür Özel’in “İmamoğlu olmazsa, Mansur Yavaş var. Mansur Yavaş Cumhurbaşkanı olur, sistemi değiştirir İmamoğlu Başbakan olur” gibi ve benzeri tutarsız söylemleri, bana göre; Erdoğan için rakip adayın Özgür Özel olması için İmamoğlu’na yapılanların şimdi de Mansur Yavaş’a yapılmasının taşlarının döşendiğini gösteriyor. Bu oyunları oynayan aktörlere “sizlerin bir hesabı varsa, yüce Allah’ın da bir hesabı” olduğunu hatırlatmak isterim.
Değerli okurlar, iktidarları boyunca aşağılayıcı ifadelerle, hoş olmayan ve nezaket kurallarını çiğneyerek siyasileri telef ettiğinden bahseden Erdoğan’a kimleri “telef!” ettiğini bir kez daha hatırlatmak gerekirse, AKP İktidarları; asgari ücretle çalışanları, emeklileri, umutlarını yitiren ve geleceklerini ülke dışında arayan gençlerimizi, işsizlik nedeniyle ümitleri tüketilen çaresizler topluluğunu, üretim maliyetleri altında ezilen ve üretimden vazgeçen çiftçilerimizi, hayvanlarını kesime vermek zorunda bırakılan besicilerimizi “telef!” etmiştir. Saray ve eşrafı dışında neredeyse milletin tamamı günümüz iktidarınca “telef!” edilmiştir.
Nasıl mı? resmi rakamlara göre Açlık sınırı 24 bin liranın üzerinde, yoksulluk sınırı ise 78 bin lira. Eyy İktidar ve koşulsuz destekçileri bir kez olsun doğruyu söyleyin Allah aşkına, “telef!” olan kim? Tüm bunlar halının altına süpürülecek ama rakibi kendisinin belirleyeceği bir CHP’li olsun diye güçlü adaylar Erdoğan’ın deyimiyle TELEF edilecek. O zaman ben de soruyorum “SIRADA MANSUR YAVAŞ MI VAR?
Yıkım Ve İhanet İktidarı…
Değerli okurlar, AKP iktidarı 23 yılın sonunda sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda tam bir yıkıma sebep olması yanında içte ve dışta yaşanan olaylar bütününde, ülkemiz ve insanlarımıza ihanetlerinin ardı arkası kesilmiyor. Sadece son bir yılda yaşatılan ve ifşa edilen olaylar dikkate alındığında iktidarın ihanetleri açıkça görülecektir. Bu ihanetlerden biri Türk cumhuriyetleri ve İslam ülkelerinin KKTC’ne karşı tutumlarına sessiz kalmadır ki;
Uluslararası güvenliği ve barışı korumak amacıyla 1945 yılında kurulan BM Güvenlik konseyi 5 daimi üye ve iki yılda bir değişen 10 ülkeden oluşmaktadır. BM Güvenlik Konseyi’nde, kararları veto etme hakkı bulunan daimi üyeler ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya’dır.
KKTC’nin 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile Rum zulmünden kurtarıldı ancak bugüne kadar devlet olma statüsüne kavuşturulamadı. 1980 sonrası iktidarları da bugün KKTC’yi tanımayı engelleyen BM Güvenlik konseyinin ki kuruluş amacına ters düşmesine rağmen aldığı 541 ve 550 sayılı kararları (EK-1) karşısında, günümüz iktidarı bu kararların ortadan kaldırılması yönünde etkili bir adım atmamış ki, soy bağı ekseninde hasletleri olduğuna inanılan Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ın 4.Nisan.2025 günü Semerkant’ta düzenlenen AB-Orta Asya Zirvesi’nde GKRY’ni Kıbrıs’ın tamamının tek temsilcisi olarak kabul etmesi ve büyükelçilik açması, ancak KKTC için ise olumsuz tavır sergilemeleri oldukça yaralayıcı olmuştur.
Ayrıca “iki devlet, tek millet” söylemini sürekli tekrar eden Azerbaycan yönetimi bugüne kadar KKTC’ni tanımaması yanında, din birliği içerisinde olduğumuz İslam ülkelerinin de KKTC’ni tanımaması oldukça manidardır. Hatta uğradığı zulmün son bulması için uluslararası arenada mücadelemize rağmen Filistin’in de karşı tutumu kabul edilemez.
AKP iktidarı, AB-Orta Asya Zirvesi’nin sonuç bildirgesinde (EK-2) imzası olan bu 5 ülkenin yavru vatan KKTC’ne yönelik almış oldukları karara ilişkin sessizliğini koruyor, tıpkı Suriye’deki Türk üssünün İsrail tarafından bombalanması, 12 adanın Yunanistan tarafından işgali, Mavi deniz ve Doğu Akdeniz’de yaşanan olaylarda olduğu gibi.. Bizler, DOĞRU PARTİ temsilcileri, Türk milletinin vicdanını sızlatan olaylar karşısında sessizliğe bürünen AKP iktidarı ve koşulsuz destekçileri başta olmak üzere olaylara konu bu devletleri ve Filistin’i KKTC’ne karşı tutumları nedeniyle şiddetle kınıyoruz.
Suriye özelinde izlenen siyasetin çökmesi karşısında, İsrail öncülüğünde gelişen olayların kabulü AKP iktidarının bir başka ihanetidir. Yüzlerce milyar dolar paranın harcanması ve karşılığında Suriye geleceğinde yer alanların dışına itilmesi gibi bir kaybın tarafı olmakla kaybeden olmamız sonucudur ki, bu sonucun baştan ön görülememesi kabul edilemez bir durumdur.
Sırf bu iki olayı ele aldığımızda KKTC’nin Kumar başta olmak üzere illegal faaliyetlerin merkezi haline getirilmesi sonucu siyasiler ve bürokratların zenginleşmesine kaynaklık etmesi ve Suriye olayında da yine birilerinin illegal yollarla zenginleşmeleri dışında ülkemiz adına tek bir kazanç dahi söz konusu değildir. Değerli okurlar, ülkemizde sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda çöküşe sebep olan günümüz iktidarına “Yıkım ve İhanet İktidarı” denmez de, ne denir? AKP iktidarının, kaybettirdikleri ve yaptıkları ekseninde yorum sizlerin. 25.Nisan.2025
Selam ve saygılarımla
Cezmi Orkun
Doğru Parti Genel Başkan Yardımcısı
(Enerji, Tabii Kaynaklar ve Madencilik Politikaları Başkanı)
EKLER
EK-1 : Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 541 sayılı kararı(1983), Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı ve BM Genel Sekreteri’nin açıklamaları göz önüne alınarak 365 ve 367 sayılı kararların uygulanması istenmiş ve bütün ülkelerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir Kıbrıs devletini tanımaması istenmiştir. Kıbrıs Türklerinin KKTC’ni kurduklarını ilan edip, yayımladığı bağımsızlık deklarasyonun yasal olarak geçersiz olduğunu ve geri alınması gerektiğini belirtmiştir. Pakistan oylamada karşı, Ürdün ise çekimser oy kullanmış ve diğer 13 üye ise kabul oyu kullanmıştır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 550 sayılı kararı(1984), Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “Türkiye tarafından işgal altında kalan kısmında” yapılan karşılıklı “büyükelçi atamaları” ve “anayasal referandum” yapılması, Kıbrıs’ın bölünmesi için yapılan ayrılıkçı hareketler olduğu belirtilmiştir. BM Güvenlik Konseyi, 541 sayılı kararın uygulanmasını yeniden talep ettiğini nitelemiş ve tüm ülkelere “ayrılıkçı hareket” ile kurulan KKTC ‘nin tanınmaması çağrısını tekrarlamıştır. Bu karar; on üç üye ülke tarafından kabul oyu, Pakistan tarafından karşı ve ABD tarafından çekimser oy kullanılarak kabul edilmiştir.
EK-2: AB-Orta Asya Zirvesi’nin sonuç bildirgesi
“Katılımcılar, barış, güvenlik, temel hakların teşviki ve sürdürülebilir kalkınma için birlikte çalışma taahhütlerini yinelediler. AB-Orta Asya ilişkilerinin geliştirilmesinin dayandığı BMGK Kararları 541(1983) ve 550(1984) dahil olmak üzere BM Şartı’nı ve uluslararası hukukun temel ilkelerini, özellikle de tüm devletlerin bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini, uluslararası alanda tanınan sınırları dahilinde, tüm uluslararası ve bölgesel forumlar çerçevesinde destekleme konusundaki devam eden ve güçlü taahhütlerini yeniden teyit ettiler ve bunlara aykırı herhangi bir adım atmaktan kaçınmayı kabul ettiler.”
Sezar Yöntemleri…!
Değerli okurlar, geçmiş geleceğin aynasıdır demiş atalarımız. Siyasetçilerin ve özellikle ülkeyi yönetenlerin tarihi olaylardan ders alması gerekir. Ama geçmiş yerine günümüzü tarih olarak okuyan siyasiler ne yazık ki hep hüsrana uğramışlardır. Bizler hep tarihi kaynaklardan geçmiş olayları okuyan ve ders almaya çalışanlardan olduk. Gerçekten ülkemiz geleceğini olumlu ya da olumsuz olaylara maruz bırakan yönetimler ve yöneticileri de bırakacakları miraslar, gelecek kuşaklara iyi veya kötü anılacak şekilde bir tarih hediye edeceklerdir. Siz ülkeyi yönetenler, Kendi halkının omuzlarına basarak yükselmek isteyen bir diktatör mü yoksa tüm enerjisini halkının refah ve özgürlüğüne adayan demokrat bir yönetici mi, olarak anılmak istersiniz?
Geçenlerde kütüphanemde bulunan ve Burhan Bozgeyik tarafından kaleme alınan “Meşhurların son anları” kitabını tekrar okuduğumda, Ülkemiz ve dünyada son 50 yılda yaşanan olaylar ve olaylara muhatap yönetimlerin yaşadıkları bir film şeridi gibi akıp gitti. Gerçekten de ülkeleri yönetenlerin geleceklerini yine kendilerinin belirlediğini ancak bunu zamanında görememeleri hususu tarihi bilgi eksikliğine bağlanabilir.
Mesela, Söz konusu kitapta yer alan Roma imparatoru Sezar’ı ele alalım. M.Ö. 101 yılında Roma’da dünyaya gelen Sezar, Kazandığı çok küçük zaferleri propaganda ile büyütmüş ve Kısa zamanda demagoji ile bütün rakiplerini yıpratarak iktidara halkın rızasıyla geldikten sonra imparatorluğunu ilan etmiştir.
Roma imparatoru olduğunda İlk iş olarak, kendisini hedefine götürecek kanunları peş peşe çıkartmış ve kendisine pek çok yetki verdirmişti. Sonuçta, Artık kanunu kendisi koyuyor, müesseselerde değişiklikleri kendisi yapıyor, senatörlerin listesini kendisi düzenliyordu. İmparator sıfatıyla ordunun mutlak hakimi de kendisiydi. Yine senatoya tasdik ettirdiği bir kanunla sınırsız yetkilere sahip olmuştur. Savaş ilan etme ve barış yapma, asalet unvanı verme, yüksek vazifelileri tayin etme ve kanun gücünde kararnameler çıkarma yetkilerine haizdi.
Gerçek bir halk idaresini kurmak vaadiyle iş başına gelen Sezar tarihin kaydettiği en büyük diktatörlerden biri olup çıkmıştı. İsterse kukla haline gelen senatoyu da kaldırabilirdi. Fakat senatoyu bir kukla olarak kullanmayı tercih etti. Büyük sıkıntı içerisindeki Ülke insanlarının durumu umurunda bile değildi. Ekonomik durum gittikçe kötüye gidiyordu. Sezar Her zaman yaptığı gibi, şikayetçi olanları ve kendisine karşı koyabilecekleri insanlık dışı metotlarla yok ediyordu. Her türlü zulmün sahibi imparator Sezar’ın sonu ve yöntemleri “SENDE Mİ BRÜTÜS” sözü ile bitmiştir.
Değerli okurlar, günümüz dünyasında da birçok Sezar…!, varlıklarını sürdürememiş kimi kendi halkı , kimi emperyal güçler tarafından yok edilmiş ve/veya ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Halen, varlığını sürdürmek isteyen Sezar benzeri yöneticiler nedeniyle, Orta Doğu başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde insanlar rahat ve huzura hasret yaşamlarını sürdürmeye, uygulanan baskı ve zulüm altında ezilmeye devam ediyorlar.
Her toplumun yöneticilerinin geçmişte yaşadığı olaylar, günümüzde ve gelecekte de ülke yönetiminde bulunanlar tarafından yaşanmaması için, yöneticilerin düne dönüp bakması; yanlışlarını ve doğrularını tespit etmesi, Nelerin çözüme yaklaştırdığını, nelerin sorunları büyüttüğünü görüp ders alması gerekirken, ne yazık ki, güç sarhoşu yönetimler arzu edilen sonucun kazanılacağı beklentisiyle, geçmişte herhangi bir derde deva olmadığı görülen yol ve yöntemlere başvurması sonucu, tarihsel gerçeklik gereği tarih tekerrürden ibarettir denmesi kaçınılmaz olur.
Değerli okurlar, demokratik ülkelerde Sezar figürleri olmaz. Bu nedenle değişen zamanın değişen teknolojik gelişmeleri insanların rahat ve huzurunu temin için adapte edildiğinden geçmişe değil geleceğe yönelik adımlar atılır. Aksi durumda, ülkemizin de içinde yer aldığı ülkelerde olduğu gibi değişen zamanın koşullarından uzaklaşan ülkeler orta çağ karanlığında boğuşa boğuşa tarihin çöplüğünde yok olurlar.
DOĞRU PARTİ temsilcileri olarak milletimizin rahat ve huzurunu orta çağ zihniyetine sahip yönetimlerde değil, kurucu önder Atatürk’ün ilke ve devrimlerini ilke kabul eden bizler ve bizim gibi düşünenlerin içerisinde yer alacağı yönetimlerce gerçekleşeceğine inanıyor ve milletimizin engin sağduyusuna güveniyoruz.
Siyaset Arenası Kirli…
Türkiye’de siyaset sahnesinde kendi seçmenlerini yok sayacak kadar zavallı siyasetçilerin de içinde olduğu oyuncuların kişisel hırslarının esiri olması sonucu (ki, Dün sövdüklerini bugün övenlerin baş oyuncu oldukları) milletin neredeyse tamamının nefretini kazanmıştır. Ülkenin menfaatlerinin önemsenmediği, geçmişte olduğu gibi bugün de sebep ister maddi, ister tehdit, ister şantaj ne olursa olsun milletvekillerinin gömlek değiştirir gibi parti değiştirmeleri karakter eksikliği değil mi? millet siyaset ve siyasetçiye nasıl güveneyim derken haksız mı? elbette haklı, ancak karakter yoksunu kişiler üzerinden değerlendirmesi ve buna göre karar vermesi yanlış. Öyle ya, “su-i misal emsal teşkil etmez”.
Türkiye’de uzun zamandır görevde olan iktidarın orta çağ zihniyetini yaşama entegre etme çabası toplumun her kesiminden insanlarımızda hayal kırıklığı yanında karamsarlık etkisi yaratmıştır. Öyle ki, bu ruh halinin hem bireysel hem de toplumsal travmayı arttırması ile cinayetlere ki, özellikle de bebeklerin canına kast eden rant çeteleri, yediden yetmişe hepimizi dehşete düşürüyor. Ancak AKP iktidarı, sorumluluğu almadığı gibi bu vahim durumun üstünün örtülmesine göz yumuyor ve milletin hezeyanını önlemek için farklı oyunlar sahneliyor. Muhalefet ise sahnelenen bu oyunun peşine düşerek oyunun parçası olmaya devam ettiğinden, cehennemi yaşayan milletin güvenli bir limanı olmaktan da ne yazık ki uzaklaşıyor.
Değerli okurlar, İktidarın; muhalefeti sürekli köşeye sıkıştırmaya çalışmasının toplumdaki olumsuz etkilerine ekonomik, hukuki ve sosyal eşitsizlikleri de eklediğinizde milletin bir çıkmazda olduğu gerçeğine rağmen, ana muhalefet bu çıkmazdan kurtulmanın yollarını zorlamakta yetersiz kalıyor ve sadece yaşanan sorunları anlatmakla yetiniyor. Yani söylem var, eylem YOK… Milletimizin iktidar adaylarına hizmet için oy vermesine rağmen, iktidar ve muhalefet şimdiden birbirine girip, birilerinin önünü kesmek için her türlü ayak oyunu ve fırıldaklara başlasın diye oy vermiyor. Milletin derdiyle dertlensin ve çare bulsun diye oy veriyor.
İşte bu nedenle DOĞRU PARTİ milletin sığınacağı liman olmak üzere kurulmuş ve toplumu kutuplaştırmadan, ortak bir geleceğe dair umut inşa etmenin uğraşını veriyor. Bu yapı; gücünü, sadece kendisi ve destekçileri için değil herkes için çoğaltan, paylaştıran bir siyasi irade olarak öncelikle, milletin giderek zorlaşan gündelik hayatını iyileştirecek politikalar ile Eğitimden sağlığa, ekonomiden adalete uzanan geniş bir yelpazede derinleşen yapısal sorunları yeni hasarlar oluşturmadan çözecek güçlü bir siyaseti inşa etme amacındadır.
En büyük ihtiyacımız ise, insanlarımızın, toplumun farklı kesimlerinin hikâyesini ortak gelecekte birleştirecek, Ayrıcalıklıların değil, herkesin muteber olduğu günümüz siyaset sahnesinde yer almalarıdır. Bizler; tüm zorluklara rağmen siyasette cesaretle attığımız adımlar ile bir umut ışığı olma arzusundayız. Sonuçta, hedefimiz yalnızca mevcut oyunu bozmakla kalmayıp; aynı zamanda ülkenin potansiyelini heba eden ayrışmayı, toplumu kompartımanlara bölerek yönetmeyi siyasetine alet eden iktidar aleyhine, toplumu yeniden birleştirmeyi hedefleyen, toplumsal uzlaşmayı önceleyen, mevcut ve geçmiş travmaları rehabilite etmek üzere, insan merkezli bir anlayışı hakim kılmaktır.
Bu amaçla DOĞRU PARTİ; İktidarın yaşattığı tahribatlarla ilgili sorumluluk almayan, kutuplaştırıcı, yasaklayıcı, yoksulluğu arttırıcı ve baskıcı stratejilerini boşa çıkararak, halkın yarınlara umutla bakmasını sağlayacak yeni bir Türkiye hedeflemektedir. Hedefe ulaşmak için; siyaset arenasını kirletenlerin siyasi ayak oyunlarını bozmak ve demokratik yollarla hizmet esaslı siyaset arenasını açacak kilit sizlerde.
Bu Kardeş, Hangi Kardeş
Değerli okurlar, AKP yönetimince yargının silah olarak kullanıldığı günümüzde siyasal, sosyal ve ekonomik alanlardaki çöküş konuşulsun, tartışılsın istenmiyor. Çünkü iktidar, eleştirilerden ağırlığı ne olursa olsun hoşlanmıyor ve rahatsızlığını da konuşanları susturmak ve millet üzerindeki korku bulutunu kalıcı hale getirmek istiyor. Oysa muhalif düşünceleri ve yanlışları söylemenin birçok yolu var. Ben bu yazımda kendi kendime bazı sorulara cevap aramaya çalışacağım asıl cevabı da sizlere bırakacağım. Başlayalım o zaman;
Eleştirince eleştiriye uğruyorsun, Yalanlarını açığa çıkarıyorsun yalancılıkla suçlanıyorsun, Teröristlerle iş birliği yapıyorsun dediğinde terörist ilan ediliyorsun, Mizahi olarak olsa dahi yanlışları anlatıyorsun vay sen misin bunu yapan diyen bir yönetim anlayışı ile karşı karşıya gelindiğinde;
Burada belirtilenler dışında yüzlerce “kardeşim” cevaplarını alıyorsunuz. Peki sözde muhalefet ne yapıyor derseniz onlarda hala olası seçimde kim başkan olacak sorusuna cevap bulma uğraşında. İktidarın gizli ortağı ise kandil – İmralı – Ankara üçgeninde tur atmaya devam ediyor. Erdoğan “bu muhalefet oldukça 22 yıl değil, 222 yıl iktidar benim” demekte haksız mı? vallahi haklı be kardeşim…
Değerli okurlar, ülkemiz ve insanlarımızın sorunlarına çözüm yerine koltuklarını koruma amaçlı siyasetçiler yönetimde oldukça kardeşim nitelemesi de hep var olacaktır. Biz DOĞRU PARTİ temsilcileri olarak çözümün sizlerin sağduyu ve sarsılmaz iradenizde olduğu inancındayız. Milletlerin kaderini kendi tercihleri belirler. Sizlere “kardeşim” betimlemesini ve bu kardeşlerin “HANGİ KARDEŞ” olduğunu hatırlatmaya çalıştım.