Elazığ Ziraat Mühendisleri Oda Başkanı Mehmet Karaca, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla açıklama yaptı.Açıklamasında 80’li yıllardan beri uygulanan tarım politikalarının tarım sektöründe ciddi sorunlara yol açtığına vurgu yapan Karaca, Çiftçi örgütlerinin sesinin zamanında ve güçlü çıkmamasının da çiftçinin emeğinin karşılığını almasına engel olduğunu dile getirdi. Karaca Açıklamasının devamında şunları söyledi:
‘’Türkiye’de 1980’li yıllardan beri uygulanan tarım politikaları sonucunda tarım sektörünün ve çiftçilerin çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu ifade eden Karaca, “Küresel salgın, ciddi kuraklık, derinleşerek artan ekonomik kriz, savaş koşulları gibi olağanüstü süreçlerde yerli üretim ve üreticiye yönelik ciddi somut önlemlerin alınmaması yaşanan ciddi sorunları daha da artırmıştır. Ülkemizin tarımsal üretiminde yaşanan sorunlara somut çözümler bulunmadan bunlara her geçen gün yenilerinin eklenmesi, girdilerde ve ürünlerde sorunları ithalatçı politikalarla çözmeye yönelik kolaycı yaklaşımların hız kesmeden devam etmesi, tarımsal girdi maliyetlerinin yüksekliği karşısında zamanında ve yeterince destek verilmemesi nedenleriyle çiftçinin kâr elde edemediği için üretimden çekilmesi, artmaya devam gıda enflasyonu karşısında tüketicinin pahalı gıda ürünlerine erişmeye çalışması son yıllarda gündemin değişmeyen konuları haline gelmiştir.
TÜİK RESMİ VERİLERİ GÜNCEL VE GERÇEKÇİ DEĞİLDİR
Tarımsal kamu yönetimi alanının tümüyle yabancı ve yerli şirketlerin kontrolüne ve serbest piyasanın insafına terk etmeye çalışıldığını, kapatılan tarımsal KİT’lerin yokluğu ve işlevsizleştirilen kooperatiflerin güçsüzlüğünün çiftçinin piyasaya müdahale etmesini engellediğini vurgulayan Karaca, “Çiftçi örgütlerinin sesinin zamanında ve güçlü çıkmaması da çiftçinin emeğinin karşılığını almasını güçleştirmektedir. TÜİK resmi verileri güncel ve gerçekçi olmayıp, düşük gösterilen girdi fiyat endeksine dayalı düşük taban fiyatı açıklanarak hasat zamanı ürün bedelini baskılama çabaları devam etmektedir. Hasat zamanı yapılan dışalımlarla üretici fiyatının baskılanması yanlışı günümüzde de devam etmektedir. Gerçek üretim maliyetleri üzerinden çiftçi kârı ve refah payını içeren alım fiyatları açıklanmamakta, alım garantisi ya verilmemekte ya da yeterli alım yapılmamakta, yerli ve yabancı piyasalarda oluşan yüksek fiyat farkına rağmen çiftçiye fark ödemesi yapılmamaktadır. Küçük aile işletmelerinin üretimde bulunmak için bankalara, tarım kredi kooperatiflerine, özel sektöre borçlanmak zorunda kaldığı ve kredi faizlerinin çiftçi lehine olmadığı ortamda çiftçi borçları sürekli artmakta, ipotek karşılığı üreticinin üretim araçlarına el konularak üretici üretim dışına itilmektedir.Enerji maliyetleri yeterli sulama yapılmasını engellemektedir. Tarım arazileri, meralar, zeytinlikler hızla amaç dışı kullanıma açılırken, üretim ortamındaki sorunlar nedeniyle çiftçi kendi arazisini ekmekten vazgeçip terk etmektedir. Çiftçi yaş ortalaması oldukça yüksek olup gençler tarıma ilgi göstermemektedir. Kadın ve çocuk işçiliği istismar edilmeye devam ederken, mevsimlik tarım işçilerinin sorunları halen çözülememiştir. Tarımın 2021 yılında %2.2 küçüldüğü bir ortamda, orta vadeyi kapsayan önceden açıklanıp yılı içinde ödenen destekler ve düşürülen girdi maliyetleriyle ülke düzeyinde tarımsal üretim planlaması yapılmadığı sürece temel ürünlerde kendimize yeterli olamayacağımız ortadadır.”
ARAZİ KULLANIM PLANLAMASI YAPILMALIDIR
Açlık, kıtlık ve gıda savaşlarının yaşanmaması için gıda güvenliği ve gıda güvencesinin sağlanması gerektiğini de belirten Karaca, tarım arazilerini koruyacak şekilde Arazi Kullanım Planlaması yapılması gereğinin önemine değindi.Karaca:
“Dünya ölçeğinde yeniden gündeme gelen korumacı tarım politikaları tercihlerinden ders çıkararak, ülkemizdeki dışa bağımlı neoliberal politikalar yerine bir an önce üretim odaklı ulusal çıkarlara yönelik “kamucu tarım politikası” değişikliğine gidilmelidir. Açlığın, kıtlığın, gıda savaşlarının yaşanmadığı bir dünyada gıda egemenliği, gıda güvenliği ve gıda güvencesinin sağlanarak üreticilerimizle ve tüketicilerimizle birlikte tüm yurttaşlarımızın sağlıklı bir çevrede refah içerisinde mutlu yaşaması temel amacımız olmalıdır. Bu kapsamda; öncelikle tarım arazilerimizi koruyacak şekilde ülke düzeyinde “Arazi Kullanım Planlaması” yapılmalıdır. Ülke ve bölgeler düzeyinde büyük ova koruma alanları başta olmak üzere korunan ve sulanan tarım arazilerimizde üretim miktarı artışı, ürün çeşitliliği, üretim sürekliliğini sağlayacak ve Tarım Kanunu’na göre belirlenen zamanında ödenecek somut desteklerle yönlendirilecek “Tarımsal Üretim Planlaması”na geçilmelidir. Ülke düzeyinde “Tarımsal Üretim Seferberliği” ilan edilmeli, girdi maliyetleri düşürülmeli, ucuz kredi olanakları oluşturulmalı, artırılacak ürün ve girdi destekleri üretime ve üretene zamanında verilmelidir. Özellikle temel ürünlerde gerçek maliyetlere göre önceden alım fiyatı açıklanmalı, alım garantisi verilmeli, sezon sonu gerekirse fark ödemesi yapılmalıdır. Hayvansal üretim bitkisel üretimden ayrı düşünülmemeli, yem maliyetleri düşürülmeli, süt-yem paritesi 1/1.5 olarak uygulanmalıdır. Kamu sulama yatırımları ve arazi toplulaştırma hizmetleri gecikmeden bitirilmelidir. Ar-Ge çalışmalarına ciddi yatırım yapılarak yerli girdi ve teknoloji üretimine yönelik çalışmalar hızlandırılmalıdır. Tarımsal hammadde ve ürün dışalımı kısıtlanmalı, dışsatım olanakları artırılmalıdır. Demokratik, özerk, güçlü kooperatifçilik üretici ve tüketici boyutunda desteklenmeli, gıda tedarik zincirinin tüm aşamaları halkın yararına yeniden düzenlenmelidir. Kırsal alanları geliştirecek, ülkemiz gerçeği olan küçük aile işletmeciliğini destekleyecek, çiftçilerimizin refah düzeyini artırma kadar sosyal hayatın daha fazla içinde yer almasını sağlayacak önlemler alınmalıdır. Belki de en önemlisi tüm tüketicileri fedakarca doyurmasına karşın önünü görmekte zorlanan üreticilerimize hak ettiği değer verilmeli, çiftçilerimizin morali yükseltilmeli ve kamu yönetimine olan güveni tazelenmelidir.”