Değerli okurlar, AKP ve koşulsuz destekçilerinin yönetiminde ülkemiz her alanda tam bir çıkmaz ile karşı karşıya bırakılmıştır. AKP öncesi sorunlar olmasına rağmen işleyen bir demokrasi, güçler ayrılığı ilkesinin siyasetten bağımsız olması, anayasa ve kanunlara uyulması, vatandaşların anayasal haklarını kullanması, sendikaların işçi sorunlarında çözüm adresi olması, insanların devletine güvenmesi, hukukun üstünlerin değil adaletin sağlandığı adres olduğu, mafyanın devlet devletin mafya olmadığı, ülkenin göçmen-kaçakçı ve uyuşturucu merkezi olmadığı, Teröristlerle mücadele edildiği, hakimiyetin millette olduğu, yasamanın etkinliği, Bakanların denetlenmesi hatta sorgulanması, hükümetlerin sorumluluklarının olması ve bugün kaybedilen daha nice değerlerin yaşandığı bir Türkiye…! Yani “Eski Türkiye” işte bu idi.
AKP iktidarının “Yeni Türkiye” dedikleri günümüzde; Güçler ayrılığı ilkesinin (Yasama, Yürütme, Yargı) tek adama bağlı olması, Anayasa ve kanunlara uyulmaması, vatandaşların anayasal haklarının ellerinden alınması, sendikaların içerisinde yer aldığı STK’ların tek adama bağlı hale getirilmesi, devlete olan güvenin azalması, mafyanın devlet devletin mafya haline gelmesi, ülkenin uyuşturucu-kaçakçılık ve göçmen merkezine dönüşmesi, hakimiyetin milletten alınıp saraya verilmesi, bakanların ve bürokratların sorumluluklarının olmadığı ve denetlenemediği, tek adam rejiminde yürütmenin sorumluluğunun olmaması, toplumun yüzde 10’unun işsiz, yüzde 80’nin açlık sınırında olması, parası olan azınlık lüks ve şatafat içerisinde iken toplumun neredeyse tamamının yaşam mücadelesi vermesi, muhalif siyasi rakiplerin, gazetecilerin ve öğrencilerin tutuklandığı, teröristlerle müzakere edilmesi ve daha nice vicdan dışı olayların yaşandığı Türkiye… işte “Yeni Türkiye” budur. Özetle; Anayasası olan ancak anayasaya uyulmayan tek ülkedir Türkiye.
Tek adam rejiminin tıkandığı günümüzde bedeller hep vatandaşlara ödetilmekte. AKP ve koşulsuz destekçileri ise iktidarlarını yani koltuklarını koruma derdinde. Bunun için bebek katili terörist başı APO’yu kurtarıcı melek olarak görmektedir. Çünkü, anayasa değişikliği için DEM oylarına ihtiyaçları var. Yoksa düne kadar PKK’nın siyasi kanadı olan DEM nasıl oldu da kurtarıcı oldu. Her şey koltuklarını korumak için. Koltuktan kalkmaları halinde lağım ortaya çıkacak korkusudur bu çaba. Tek adam rejimine atıfla;
Geçmiş zamanda Köyün birine bir çakmak getirmişler, çakmak o kadar kıymetli ki, yanlış işlerde kullanmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş. Köylüler bu çakmağı kime verelim diye toplantı yapmış ve köyün muhtarına verme kararını almışlar. Muhtar çakmağı alınca, çıkan ateşin sahibi olması ona bir üstünlük sağladığından çevresinde artan yalakalar ve dalkavukların saygılı davranışları muhtarın kibrinin de artmasına sebep olmuş.
Kibrin esiri olan muhtar daha çok saygı, daha çok korku bekler olmuş. Ateşi kendine verenin köylüler olduğunu unutan muhtar, yalakaların da tahrikleri ile çakmağı baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış. Tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelince, köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar. Ticaret durmuş, köye gelen satıcıların ayağı kesilmiş, çevre köyler gelişirken muhtarın köyü giderek gerilemiş. Köylülerinden biri çevre köylerin nasıl olduğunu merak edip çevre köylerden birine gider. Oradaki huzur ve canlılığı, bakımlı bağ ve bahçeleri görünce “Sizde çakmak kim de?” diye sorar. İyi de köyünüz gelişmiş durumda, bizim köy ise virane oldu deyince köylüler; “Yoksa siz çakmağı bir kişiye mi teslim ettiniz” sorusuna köylü; Evet, muhtara verdik.” der.
Eyvah! Çakmağı muhtara vermekle büyük hata yapmışsınız, biz öyle yapmadık biz; birine çakmağı, bir diğerine çakmak taşını, bir başka kişiye ise benzinini verdik. Ateş yakılması gerektiğinde bu üç kişinin bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalkarsa, diğerleri izin vermiyor. Der köylüler. Köylü bu cevap karşısında “Desenize biz hepsini bir kişiye vermekle kendi kendimizi yakmışız…!” der.
Değerli okurlar, yüce yaradan bile; Tebligatı Peygambere, Ölüm görevini Azrail’e, Vahiy görevini Cebrail’e, Kıyamet görevini İsrafil’e ve Dua görevini Mikail’e vermiştir. İşte demokrasi denen şeydir bu… Bu gerçekten hareketle, ülkemiz insanını, tek adama yetki verilmesi yanında şimdi de ne pahasına olursa olsun rejimin kalıcılığını sağlama uğraşına milletimizin alet edilmesinin yolları aranıyor. Ancak beyhude çaba. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek aptallıktır. Oysa, ulu önderin “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.” sözüne mazhar olan milletimiz, Aydınlık bir Türkiye için bu ihvancı anlayışa asla fırsat vermeyecektir.