Özgür Özel, Erbil merkezli Rudaw’ın Türkçe Youtube kanalına verdiği mülakatta;“ Kürtlerin taleplerini bağıra bağıra söylemek benim vazifem” dedi.
Özel, anadilde eğitim ve kapsayıcı vatandaşlık tanımını da desteklediğini ifade ederek, soruna hangi perspektiften baktığını göstermiş oldu.
Aynı talepleri yıllardır PKK ve uzantıları da yapıyor. Çünkü etnik ayrılıkçılar dilden millete, oradan da ayrışmaya gidildiğini biliyorlar. Maalesef Türk siyasetçisinin bu taleplerin sonuçları üzerinden politika üretecek bir vizyonları yok. Özel’e, bu konuda DEM partiden hangi hususlarda farklılaştıkları sorulsa, cevap verebileceğini sanmıyorum.
Özel’in destek verdiği taleplerin gerçekleşmesi için Anayasanın hem vatandaşlıkla ilgili 66. Maddesinin hem de değişmezlik korumasında olan ilk dört maddesinin değiştirilmesi gerekir.
Bugün Kürt sorunu olarak önümüze sürülen sorun aslında -dil maskeli-bir uluslaşma/ devletleşme meselesidir. Zira, dilden ulusa, oradan devlete gidilir.
Özel ve benzer düşünceye sahip olanların, nasıl bir yanlışa çanak tuttuklarını anlamaları için biraz tarihe, biraz da günümüzdeki çatışmalara bakmaları kâfi.
Ruslar, Ukraynalılar, Hırvatlar, Sırplar hatta Bosnalı Müslümanlar hep Slav ırkındandırlar. Uzak geçmişte bu halkların hepsinin dilleri birdi. Zamanla dilleri ayrılınca yolları da ayrılmış ayrı ayrı uluslaşmışlardır. Ukraynalılarla Ruslar aynı soy kökünden ve üstelik aynı dinden (Ortodoks mezhebinden) olmalarına rağmen Şubat 2022’den beri savaşıyorlar. Geçmişte Hırvatlarla Sırplar arasındaki çatışmalar da dil farklılaşmasından yol ayrımına gidişin bir başka örneğidir. Hırvat, Boşnak ve Sırpların dil kökleri aynıdır. Zamanla dilleri ve dinleri ayrılmış, ayrı milletler haline gelmişlerdir. Hırvatlar Katolik, Sırplar Ortodoks, Boşnaklar Müslümandır. Ama dil ve etnik kökenleri aynıdır. Dil ve dinlerin zaman içinde farklılaşması her birini ayrı bir ulus haline getirmiştir.
Özel gibi şu an ülkenin birinci partisinin lideri olan bir siyasetçinin çevremizde cereyan eden olaylara bakarak daha sorumlu ve dikkatli hareket etmesi beklenirdi.
Terör ve ayrılıkçılık üzerinde pey sürer gibi siyaset yapılmaz. Söz konusu olan ülke ve milletin kaderidir.
Elbette herkes dilini hiçbir engelle karşılaşmadan konuşabilmelidir. Ama bir dili resmi dil haline getirmek ortak iletişim dilinin zamanla bazı alanlardan çekilmesi ve dilin çekildiği alanların kaybedilmesi sonucunu doğurur.
Yahya Kemal’in ifadesiyle; “Türkçenin çekildiği yer artık sizin değildir.” Oy kaygısı vatan kaygısının üzerine çıkınca işte böyle oluyor.
Tek millet, ancak tek dil muhafaza edildikçe bir anlam taşır. Özel gibi tecrübeli bir siyasetçinin şunu bilmesi gerekirdi; dil meselesi bir uluslaşma ve devletleşme meselesidir, asla bir demokratikleşme talebi değildir!
Terör örgütünün taleplerine kapı aralamak demokrasiye değil, ülkenin daha ağır sorunlarla karşılaşmasına neden olur. Bu sürece destek olan bir parti ve lider milliyetçi seçmen nezdinde meşruiyetini kaybeder, büyüme eğilimindeki gidişatını durdurur