Etnikçilik, bazen toplumun millet olmasını, bütünleşmesini engelleyen bir hastalık, bazen de toplumu bölmek için kullanılan bir silahtır. Maalesef bizde de yaygındır. Kişilerin geçmişini kurcalamak, atalarının menşei üzerinden itibar suikasti yapmak en bilinen şeklidir.

İnsanlar etnik kökenlerini seçemezler, tıpkı anne ve babalarını seçemeyecekleri gibi. Bir  aileye, kabileye veya etnik gruba mensup olarak doğmak insanın elinde değildir. İnsan elinde olmayan, iradesinin dahli olmayan şeylerden dolayı suçlanamaz. Ceza yargılamasında bile suçla illiyet bağı kesilen kişi suçlanamaz.

Etnikçiliğin birkaç sebebi vardır; itibar suikasti bunlardan biridir. Özellikle toplumun önünde yürüyenler için sıklıkla başvurulan yıpratma biçimlerinden biridir. Geçmişte Erdoğan, Gül ve Bahçeli için yazılanları- çizilenleri hatırlayın: Soner Yalçın, “Galat-ı Meşhur” isimli kitabında Bahçeli’nin Ermeni ismi taşıyan  kuzenlerinin ismini vererek onlar üzerinden Bahçeli ile ilgili imalarda bulundu. Ergün Poyraz, Musa’nın Çocukları” isimli kitabında, Sayın Erdoğan ve eşini Yahudilikle ilişkilendiren iddialar ortaya attı.  Eski Cumhurbaşkanlarımızdan sayın Gül için benzeri ithamlar yapıldı.

Irkçı bir toplumda bu tür iddialar makes bulabilir.Toplumla yönetenler arasında bir güven sorunu  oluşturabilir. Zaten bu iddiaların temelinde yatan da budur.Ancak tek sebep bu değildir. Asıl neden etnikçi bakış tarzını yaygınlaştırarak toplumun millet halinde bütünleşmesini engellemektir. Etnik hassasiyetler ne kadar öne çıkar, ne kadar keskinleşirse o toplumu bütünleştirmek o kadar zorlaşır. İbni Haldun’un ifadesiyle orada -asabiyelerin- yarışması başlar bu da toplumu birbiriyle çatışan etnik kompartımanlara böler.

İşin garibi bu tür iddiaların hep –milliyetçi çevreler- dışında hatta milliyetçiliğe hasım çevreler tarafından ortaya atılmasıdır. Oysa toplumda tam tersi bir algı yaratılmıştır. Irkçılık, etnikçilik, bölücülük yapanların hep Türk milliyetçileri olduğu düşünülür. Gerçekte milliyetçilerin herhangi bir siyasetçi veya tarihi şahsiyetin -kökenlerine- dair yazdıkları tek bir eser yoktur. Belki Nihal Atsız bunun bir istisnasıdır. O da kişilerin şahsi tarihlerine değil, Türklüğü Türk ırkına mensubiyete bağlayan görüşleri ile öne çıkmış  bir isimdir. Milliyetçilik  içeriğinde ırkçılık tohumu taşısa, bu ülkede etnik olarak Türk olmayan kimse yöneticilik yapamaz, toplumun önüne çıkamazdı. Siyasi tablo da bugünkünden çok farklı olurdu.

Günümüzde önemli olan etnik aidiyet değil, iradi olarak kendimizi ne hissettiğimizdir. Ziya Gökalp onun için “ırk cins atlarda olur, Türklük bir terbiye işidir,” der.Günümüz milliyetçiliği  -nereden geldiğinden çok nereye baktığına- bakar.Bir Amerika milleti öyle oluşmuştur. Amerika, insanların geldikleri yere değil, durdukları yere bakmıştır. Milliyetçilik, kimsenin etnik kökenini değiştirmez, doğuştan geleni değiştirebilecek bir mekanizma da yoktur. Başarısız, uluslaşma hedefine ulaşamamış milliyetçiliklerin arkasında,  kişi veya toplulukları ulus kimliğine bağlamak yerine etnik kökenleri ile mücadele etme yanlışı vardır. Bu sınanmış gerçek, milliyetçiliğimizin neye odaklanması gerektiğine dair ipuçlarını da verir. Bununla milletle köken arasında hiç bir ilişki yoktur demek istemiyorum. Millet çoğu zaman baskın bir etnik topluluğun ekseninde ötekileri de dahil ederek oluşur.

Hülasa önemli olan insanların nereden geldikleri değil, nerede durduklarıdır.Bu ülkenin değerlerine, birliğine, siyasi varlığına bağlılık duymak, milliyetçiliğin anahtarı, birlikte yaşamanın ölçütüdür.Etnik aidiyetleri öne çıkarmak, insanları kökenlerine doğru itmektir.