Seçim sonuçlarını gerçekte toplumun hür iradesi mi belirliyor? Bu soruya müspet bir cevap vermek çok zor. Bir defa kimse ne kadar sığınmacının oy kullandığını bilmiyor. Herkes farklı rakamlar telaffuz ediyor çünkü. On milyona yakın sığınmacının olduğu bir ülkede o ülkenin yerleşik halkı hiçbir şeyin belirleyicisi olamaz. Nitekim seçim sürecinde AKP’nin Suriyelilere yönelik kurduğu birimin ses kayıtları sosyal medyaya düştü. Sığınmacılar Arapça konuşan biri tarafından tek tek aranıp nasıl oy kullanacakları anlatılıyordu. Bu bile tek bir sığınmacının bu ülkede bırakılmaması için yeter sebeptir.

Seçime etki eden tek faktör sığınmacıların siyasete dahil edilmeleri değildi elbette. Vatandaşın iradesine etki eden, onu özgürce kullanmasını engelleyen bir başka faktör de PKK ve bölücülük üzerinden yapılan propagandaydı. Aslında en az 30 yıldır PKK terörü milli iradenin özgürce gerçekleşmesine mâni oluyor. PKK ve terör korkusu üzerine kurulan siyasi söylem o kadar etkili oluyor ki vatandaş hemen yarın ülke bölünecekmiş korkusuna kapılıyor. O korku gerçek iradesinin tecellisini de engelliyor.

Evet bu ülkede bir bölücülük tehdidinin olduğu gerçek, ama onu büyüten bugün ülkeyi yönetenlerin ideolojik duruşlarıdır. AKP ve uzantıları Cumhuriyetin kurucularının Kürtlere ve İslamcılara haksızlık ettiğini düşünüyor kendilerini ve Kürtleri bir nevi kader ortağı olarak görüyorlar. Onun için bazıları PKK’nın çıkışına -haklı bir tepki -olarak bakıyor Nitekim Bülent Arınç Aysel Tuğluk’u dinleyerek “bunları ben yaşasam ben de dağa çıkardım” gibi laflar etmişti. Çözüm sürecinde bazı AKP yöneticileri Öcalan’ı göklere çıkaran açıklamalar yapmışlardı. Dolmabahçe’de imzalan mutabakat metni bu ülkeye bölünmeye götüren bir metindi. Bugün muhalefeti PKK ile özdeşleştiren Erdoğan’ın propagandasına kapılarak oyunu -korkularının- etkisiyle kullananların o gün sesi bile çıkmamıştı. Öcalan göklere çıkarılırken tek bir şehit ailesinden bile itiraz gelmemişti.

Bir algının esiri haline gelenler aslında özgür iradeleri ile değil o algının tutsağı olarak oy kullanırlar. Bu defa da öyle oldu. Korkulara hitap eden siyaset kazandı. Kimse Çözüm Sürecinde PKK’ya oksijen verenleri sorgulamadı. Madem bu tehlikenin büyüklüğüne inanıyorsunuz niçin 21 yıldır meclistesiniz gereğini yapmadınız diye sormadı. Öcalan’ın idamını Bahçeli, Yılmaz ve Ecevit askıya almış, AKP’de idamı aldırarak onu yaşatma yolunu seçmişti. Oysa lideri ile özdeşleşen örgütleri yok etmenin en etkin yollarından biri liderini etkisiz hale getirmek, örgütü o şekilde çökertmektir. Öcalan’ı yaşatarak örgütü yaşatanlar bugün kendileri dışında kalanları HDP/PKK ile iş tutmakla suçluyorlar. Ne yazık ki, siyasette algılar gerçeklerden daha etkili oluyor. Kafasını bir algıya çivilemiş olanları hakikate ikna etmek zordur. AKP yalanları bir defa daha milli iradenin özgürce gerçekleşmesine mâni oldu. Kaderi, algıların ve sığınmacıların elinde olan bir millet başkalarının oyuncağı olur. Geleceğini belirleyemez. Başkalarının yazdığı kadere razı olur. 14 Mayıs’ta böyle oldu. Dilerim 28 Mayıs’ta da böyle olmaz!